Modern çağın en büyük paradokslarından biri ‘her şey elimizde ancak sanki hiçbir şey de elimizde değilmiş hissiyatı’ ne büyük bir yanılgı değil mi?

Yukarda da bahsedildiği gibi günümüzde her şey elimizin altında ama hiçbir şey bizi doyurmuyor. Bugün alışveriş merkezlerinde, online sitelerde, kampanyalarda insanların heyecanla koşturmasının ardında yatan gerçek, çoğu zaman ihtiyaç değil. Adı konmamış bir bağımlılık: alışveriş bağımlılığı.

“Bir şey aldığımda mutlu oluyorum.” Bu cümle masum görünebilir. Ancak birkaç gün sonra aynı mutluluk için yeniden alışveriş yapılması, aslında sorunun başladığının işareti. Çünkü mesele tişört, ayakkabı, çanta değil; mesele ruhun boşluğunu doldurma çabası.

Dışarıdan bakıldığında ‘ekonomiye katkı’ gibi görünen bu davranış, bireyde hem maddi hem manevi çöküşe yol açıyor. Kredi kartı borçları, evde hiç kullanılmayan yığınla eşya, suçluluk duygusu ve hatta gizli gizli alışveriş yapmalar… Tüm bunlar, bağımlılığın ne kadar yıkıcı olabileceğini gösteriyor. Bağımlılıktan kurtulmak için ise sürekli bir arayış içerisinde olma durumu. Bu da başka bir çıkmaza sürükleyen ana konulardan bir diğeri…

Psikologlar, alışveriş bağımlılığını “anlık hazza dayalı kaçış davranışı” olarak tanımlıyor. Yani aslında kişi alışveriş yaparken bir sorununu çözmüyor, sadece o anlık unutuyor. Ama ertesi gün aynı boşluk yeniden ortaya çıkıyor.

Hep televizyonlarda da konuşulur. Peki, bu bağımlılığın çözümü ne? Öncelikle farkındalık. Gerçekten ihtiyacım var mı sorusunu sormak. Alışverişi bir ödül ya da teselli yöntemi olmaktan çıkarmak. Bazen de profesyonel destek almak. Çünkü bu bağımlılık, tıpkı diğerleri gibi tedavi edilebilir.

Belki de en önemlisi, şunu hatırlamak: Mutluluk kargo kutusunda gelmez, ruhun içinde filizlenir.