Polatlı’da yaz mevsimi başka, futbol mevsimi bambaşka olur. Hele ki transfer haberleri gelmeye başladı mı, kahvehanelerden kuaför salonlarına kadar herkesin gündemi değişir. Daha geçen gün dükkâna uğradığımda, berber Nuri ağabey “Kızım, 13 tane transfer yapmış bizim takım” diye başladı sohbete. Makas sesleri eşliğinde transferleri sayıyor, sanki teknik direktörmüş gibi yorum yapıyor.

Doğrusu, ilk anda “13 transfer” kulağa bayağı iddialı geliyor. Ama biliyoruz ki burası TFF 3. Lig. Ne milyon euroluk bonservisler var, ne de TV ekranlarında her hafta ana haber bültenine çıkan futbolcular… Bizimki daha çok, “kim formayı severse o sahada kalır” ligi. Yine de insanın içine bir heyecan doluyor işte.

Kadroyu şöyle bir sayalım: Tunahan kalede devam ediyor, Batuhan yine gol peşinde koşacak. Savunmaya Berkay gelmiş, orta sahada Mert, kanatlarda Tufan… Eski dostumuz Semih de geri dönmüş; onu yeniden sarı-siyah formayla görmek ayrı bir moral. Yeni gelen isimler arasında gençler de var, tecrübeli ayaklar da. İşte bu karışım, bazen mucize doğurur.

Şimdi diyeceksiniz ki, “Bu sene şampiyonluk mu geliyor?” Yok canım, oraya daha çok var. Bizim hedefimiz belli: iyi futbol oynasınlar, formayı terletsinler, Polatlı’ya yakışır şekilde mücadele etsinler. Çünkü bizim için bu takım, yalnızca skor tabelasındaki rakam değil; pazar sabahı maça hazırlanırken evden yükselen börek kokusu, tribünde tanımadığın insanla gol sevinci yaşamak, deplasman dönüşünde otobüse el sallamak demek.

Elbette bazen sinirleneceğiz. “O pozisyon kaçar mı?” diye bağıracağız, sosyal medyada teknik direktöre taktik vereceğiz, tribünde yanımızdakiyle hakem tartışacağız. Ama bu işin tuzu biberi de bu değil mi? Futbol biraz umut, biraz hayal kırıklığı, biraz da inadına destek demek.

13 transferin hepsi aynı anda sahada olamaz belki, bazıları formayı zor görür. Ama olsun… Bu şehirde topa vuran herkes bizim çocuk. Biz onlara bağırırız, kızarız, överiz, sahip çıkarız. Çünkü biliriz ki, Polatlı’nın takımı Polatlı’nın namusudur.

Sezon başladığında yine tribünde olacağım. Kah bir kahkaha, kah bir isyan… Ama her zaman, “Hadi be bizimkiler!” diye bağırarak. Çünkü burada futbol, sadece futbol değil; biraz da memleket meselesi.