Son birkaç gündür Türkiye siyasetini takip ederken hissettiğiniz o tuhaf duyguya bir isim koyalım: Dejavu değil, şaşkınlık hiç değil... Belki de siyasi bir yorgunluk. Yıllardır bildiğimiz, ezberlediğimiz tüm siyasi kodların, renklerin, çizgilerin birbirine karıştığı, adeta bir renk cümbüşü mü yoksa bir kaos mu olduğuna karar veremediğimiz bir tablo bu. Ve bu tablonun en net özeti, o eski ve tanıdık deyişte saklı: Kimin eli kimin cebinde, gerçekten belli değil.
Daha dün, bir partinin "kalesi" olarak görülen, "Topuklu Efe" lakabıyla anılan, girdiği her seçimden zaferle çıkmış bir belediye başkanı, 23 yıllık yuvasından ayrılıp en büyük rakibinin safına katılabiliyor. "Asla gitmez," denilen, "partisinin sembolü" denilen bir isim, AK Parti'nin kuruluş yıl dönümünde, kameraların önünde yakasına yeni rozetini takabiliyor.
Şaşırdık mı? Belki ilk saniye evet. Ama hemen ardından o siyasi yorgunluk hissi gelip yerleşiyor. Çünkü artık biliyoruz ki bu satranç tahtasında her taş, her an yer değiştirebilir.
Peki, bu yer değiştirmelerin arkasında ne var? Sadece siyasi bir tercih mi? Bir "hizmet" arayışı mı? Yoksa kulislerde fısıldananlar gibi, birilerinin elindeki dosyalar, şirketlerle ilgili baskılar, "Ya bize katılırsın ya da sonuçlarına katlanırsın" imaları mı? Muharrem İnce'nin deyimiyle, bu bir "demokrasi şöleni" mi, yoksa bir "kepazelik" mi?
Bu sorunun cevabını ararken, resmin diğer tarafında başka bir hikaye beliriyor. Aynı gün, aynı belediyede, aynı partinin il başkanının evlatları, "Doğru olan bildiğin yolda yürümektir," diyerek 13 yıllık emeklerini, işlerini bir an bile düşünmeden bırakıp istifa ediyor.
Bir yanda, yeni bir rozetin parıltısını seçenler; diğer yanda, inandığı değerler uğruna ceketini alıp çıkanlar...
Savcı Sayan gibi isimler "Daha başkaları da yolda, kaynak sağlam," diye yeni transferlerin müjdesini verirken, vatandaş olarak bizler bu karmaşık denklemin neresindeyiz? Siyasetin bu kadar pragmatist, bu kadar ilkesiz ve bu kadar öngörülemez olduğu bir iklimde, seçmenin iradesi nerede duruyor?
"Kimin eli kimin cebinde belli değil" sözü, aslında sadece siyasetçiler arasındaki ilişkileri değil, aynı zamanda siyaset kurumu ile devlet gücü arasındaki sınırların ne kadar belirsizleştiğini de anlatıyor.