Havalar usul usul soğuyor, takvim yaprakları birer birer eksiliyor ve her yıl olduğu gibi bu zamanlarda, milyonlarca insanın zihninde aynı soru işareti beliriyor: Yeni yılda alacağımız zam ne kadar olacak? Asgari ücretli, memur, emekli... Milyonlarca hane, Aralık ayının o soğuk günlerinde açıklanacak rakamlara umutla karışık bir endişeyle kilitlenmiş durumda.

Bu, artık kronikleşmiş bir bekleyiş. Her sene aynı film: Uzmanlar tahminde bulunur, sendikalar talep eder, komisyonlar toplanır, pazarlıklar yapılır ve sonunda bir rakam açıklanır. O rakam açıklandığında kısa süreli bir rahatlama, belki küçük bir sevinç yaşanır. Ama sonra ne olur? Daha ilk maaş cebe girmeden, çarşıdaki, pazardaki etiketler çoktan o zammı yutmaya başlamıştır bile.

İşte bu yüzden bu yılki bekleyiş, belki de öncekilerden daha kaygılı. Çünkü geride bıraktığımız yıl, kağıt üzerindeki enflasyon rakamlarıyla cüzdanımızdaki yakıcı gerçek arasındaki makasın ne kadar açıldığını hepimize acı bir şekilde öğretti. Açıklanan zam oranları, daha cebe girmeden eriyen bir kar tanesi gibiydi adeta. "Yüksek mi olacak, düşük mü?" sorusu aslında anlamını yitiriyor. Asıl soru şu: Yetecek mi?

Milyonlarca insan, yılbaşında yapılacak o artışla sadece hayallerini değil, en temel ihtiyaçlarını planlıyor. "Kirayı ödeyebilecek miyim?", "Doğal gaz faturasını nasıl denkleştireceğim?", "Çocuğun okul masrafları ne olacak?" ve en acısı, en temeli: "Karnımız doyacak mı?"

Bu sorular, lüks tüketimden vazgeçmeyi çoktan kanıksamış, artık sadece ay sonunu getirme derdindeki milyonlarca insanın günlük hayatının bir parçası haline geldi. Market arabasını doldurmaktan çekinen, porsiyonları küçülten, ısınmak için kat kat giyinen insanlar için o zam oranı, sadece bir rakam değil, hayata tutunma mücadelesinin bir sonraki perdesi anlamına geliyor.

Elbette umut etmekten başka çaremiz yok. Belki bu kez, açıklanacak oranlar sadece "hedeflenen" değil, "yaşanan" enflasyonu da hesaba katar. Belki bu kez, yapılan artışlar birkaç ay içinde buharlaşmaz. Belki bu kez, insanlar "zam aldık" sevincini, bir sonraki ayın faturasını görünce kaybetmez.

Ama tecrübelerimiz bize temkinli olmayı öğretti. O yüzden şimdi milyonlarca insan, ellerinde kalem kağıt, ince hesaplar yapıyor. Televizyondaki her "uzman" yorumunu dikkatle dinliyor, her "kulisi" değerlendiriyor. Çünkü biliyorlar ki, o rakamlar açıklandığında, ya küçük bir nefes alacaklar ya da kemerleri biraz daha sıkmak zorunda kalacaklar.

Yeni yıla girerken dileğimiz, sadece rakamların değil, alım gücünün de gerçekten arttığı, insanların "karnım doyacak mı?" endişesi taşımadığı bir sabaha uyanmak. Umalım ki bu kez, umutlar hesaplara yenik düşmez.