Eskiden bayram sadece takvimdeki bir tarih değildi; bayram, evin kokusuydu, mahallenin sesiydi, kalbin heyecanıydı. Herkes şöyle bir geçmişe dönüp baksa o bayram heyecanı nasıl da her yeri sarardı değil mi? Bayram havası 1 ay öncesinden kendini belli ederdi.

Kurban Bayramı gelmeden günler önce bir telaş sarardı evleri. Baba erkenden kasapla konuşur, anne yufkaları dizerdi. Çocuklar için yeni ayakkabılar alınırdı; ayakkabının kutusu bile bayramın müjdecisiydi bizim için. Hele o ayakkabının gıcırtısıyla bayram sabahı camiye gitmenin verdiği gurur… Onun yerini şimdi hiçbir şey tutamaz.

Bayram sabahı ezanla uyanılır, kurbanlıkların başında dualar edilir, büyük bir şükürle kesimler yapılırdı. Çocuklar ise hem tedirgin hem meraklı, uzak köşelerden bu ritüeli izlerdi. Kurbanın etinden önce paylaşma duygusu girerdi sofraya. Komşuya, yoksula, eşe dosta uzanırdı et torbaları. Çünkü bayram yalnızca kesmek değil, bölüşmekti. O yüzden de bayramdan geriye sadece et değil, anı kalırdı.

Bayramlar aynı zamanda büyüklerin ziyaretine gitmek, bayram harçlığıyla simit ya da dondurma almak, yeni elbiseyle dolaşmak, mahallenin her kapısını çalmak demekti. Şimdi ise ne mahalle kaldı ne de kapı çalacak çocuk.

Zamanla bayramlar dijitalleşti. Kurbanlar internetten bağışlanır, tebrikler hazır mesajlarla gönderilir oldu. Paylaşmak hâlâ mümkün, ama aynı duyguyla değil. Belki de sorun bayramda değil, bizim dönüşümümüzde…

Ama hâlâ geç değil. Bir çocuğun eline harçlık sıkıştırmak, büyüklerin elini öpmek, komşuya bir tabak et göndermek için hâlâ zaman var.

Eskiden bayram başkaydı, çünkü insanlar daha yakındı. Belki de sadece o yakınlığı arıyoruz, her bayramda biraz daha. Geçtiğimiz pandemi döneminde ‘ah o eski bayramlar’ cümlesini de çok sık duymuştuk. Hatta pandemiden sonra yine o eski bayramlar havasının yaşanacağı ümit edilmişti. Ama öyle olmadı. Yaşananlar unutulmaya meyilli. Aradan geçen onca zaman bizlere yine unutturdu. Büyüklerimizin dilinde ise ‘aah ahh nerede kaldı o bayramlar, eskiden tadı tuzu bile farklıydı’ sitemlerini yeniden duyuyoruz.

Kim bilir, yine yaşar mıyız o eski günleri?