Çocukken hatırlıyorsunuz değil mi? Takvim yapraklarına bakarak mevsimlerin geldiğini anlardık. Mart, baharın habercisiydi; Haziran yazı getirirdi, Eylül sonbaharın sarısını serperdi doğaya, Aralık ise kışın soğuğunu kapımıza kadar getirirdi. Ama artık doğa takvimi değil, biz doğayı takip ediyoruz. Çünkü küresel iklim değişikliği, mevsimleri değiştirdi; alıştığımız döngüyü bozdu, doğanın ritmini aksattı.
Başta Ankara olmak üzere ülkemizde mevsimler artık ‘normal’ değil. Yaz mevsiminin geldiğini zannederken bir bakıyoruz ki dolu bir yağışı bizleri bekliyor. Nisan ayında ansızın kar yağmaya başlıyor.
Örnek verecek olursak bu duruma geçmişte, kar yağışını dört gözle bekleyen çocuklar şimdi ilkbaharda lapa lapa karla karşılaşıyor. Yaz aylarında serinleyen rüzgarların yerini Afrika sıcakları almış durumda. Bahar mevsimi neredeyse ortadan kalktı ya kıştan yazın ortasına fırlıyoruz ya da yaz bir türlü yerini sonbahara bırakmıyor. Bu sadece takvimlerin değil, ekosistemlerin, tarımın, sağlığımızın ve hatta ruh halimizin de dengesini bozuyor.
Okullarda bile 4 mevsim öğrenmiştik değil mi? Sonbahar-kış- ilkbahar- yaz. Şimdi kıştan direkt yaza geçiyoruz. Baharları ne görmek ne mümkün?
Kuraklık, seller, aşırı sıcaklar… İklim krizinin ayak izleri artık haber bültenlerinde değil, sokağımızda, balkonumuzda, penceremizin önünde. Eskiden “mevsim normalleri” diye adlandırılan sıcaklıklar öyle değil. Haziran ayında kar haberi, Aralık'ta çiçek açan ağaçlar, temmuz ortasında sel felaketleri… Bunlar artık istisna değil, bizim yeni gerçekliğimiz.
Peki ne oldu da bu noktaya geldik?
Fosil yakıt kullanımı, ormansızlaşma, sanayileşme ve bilinçsiz tüketim alışkanlıkları… Hepsi bu zincirin bir halkası. Doğaya verdiğimiz zarar, sessiz kalmadı. Atmosferdeki sera gazı yoğunluğu arttıkça, dünya ısınıyor; bu ısınma da okyanus akıntılarından jet rüzgarlarına kadar her şeyi değiştiriyor. Sonuçta mevsimler şaşırıyor, doğa dengesini kaybediyor.
Eğer hemen şimdi geleceğe yönelik herhangi bir önlem alınmazsa felaket senaryolarını yaşamamız kaçınılmaz. Çocuklarımızın geleceği için artık kulak verme zamanı. Çünkü doğa bas bas bağırıyor.
Evet, hâlâ geç değil!