Yaz ayları geldi mi içimizi bir tatil özlemi sarar. Güneşin batışını izlemek, masmavi sularda serinlemek, sevdiklerimizle keyifli anılar biriktirmek… Tüm bunlar, Türk insanının hayallerini süsleyen o bildik tablo. Ancak gelin görün ki, bu tablo her geçen yıl biraz daha soluyor, biraz daha ulaşılamaz bir hayale dönüşüyor. Çünkü otel fiyatları, bırakın keyifli bir tatil yapmayı, kısa süreli bir kaçamak için bile adeta cep yakıyor.
Şu an yaz sezonunun tam ortasındayız. Ancak tatil beldelerinde esen rüzgar, yerli turistin cebine uğramadan geçip gidiyor. Bir dönem "her şey dahil" konseptiyle Avrupa'ya örnek olan turizmimiz, ne yazık ki kendi insanına "her şey hariç, sadece hayal dahil" konsepti sunar hale geldi. Ege'nin incisi Çeşme'den Akdeniz'in gözdesi Antalya'ya kadar uzanan o uzun sahil şeridinde, gecelik konaklama bedelleri, ortalama bir vatandaşın aylık gelirini aşabiliyor. "Bir asgari ücretle kaç gece kalabilirim?" sorusu, acı bir espriye dönüşmüş durumda.
Peki, neden bu hale geldik? Sektör temsilcileri artan maliyetlerden, enerji zamlarından, personel giderlerinden dem vuruyor. Haklılık payları elbette var. Ancak bu maliyetler, vatandaşın sırtına yüklenirken, "otelimiz dolu, yabancı turist de geliyor" rahatlığına kapılmak ne kadar doğru? Unutmayalım ki, bir ülkenin turizmi sadece döviz girdisiyle ölçülmez. Kendi insanının ülkesinin güzelliklerinden mahrum kalması, uzun vadede telafisi zor yaralar açar. Yerli turistin gönülsüzce evinde oturup sosyal medyadan başkalarının tatil fotoğraflarını izlemesi, sadece bir ekonomik sorun değil, aynı zamanda toplumsal bir hüzündür.