Son zamanlarda sıkça karşılaştığımız olaylar, toplum olarak öfke kontrolü konusunda ciddi bir sınav verdiğimizi gösteriyor. Özellikle toplu taşıma gibi kalabalık ve stresli ortamlarda yaşanan gerginlikler, küçük kıvılcımlardan büyük çatışmalara dönüşebiliyor. Marmaray'da iki çocuğuyla yolculuk yapan bir babanın yumruklu saldırıya uğraması olayı, bu acı gerçeğin en somut ve yürek burkan örneklerinden biri oldu.
Tolerans Sınırlarımız Nereye Çekiliyor?
Bir insanın, hele ki küçük çocuklarının yanında, sadece bir yer verme tartışması yüzünden fiziksel saldırıya uğraması, bizlere derin bir toplumsal yara olduğunu fısıldıyor. Olayı birebir gören gazeteci Fuat Kozluklu'nun tanıklığına göre, her ne kadar tartışmanın başlangıcında bir haklılık payı aransa da, mesele bir noktadan sonra öfke patlamasına ve şiddete dönüşüyor. Kozluklu'nun "Mesele görüntülerde izlenenden ibaret değildir" ifadesi, olayın altında yatan ve çoğu zaman gözden kaçan detaylara işaret ediyor. Genç bir kadının özür dilemesine rağmen tartışmanın dakikalarca sürmesi, yolcuların "Yeter yahu susun, kapatın konuyu" uyarılarına rağmen durulmaması, öfke eşiğimizin ne denli düştüğünü gösteriyor.
Yanında çocukları varken bir insana saldırmak, insan onuruna ve vicdanına sığmayan bir davranış biçimidir. Çocukların gözü önünde yaşanan bu şiddet, sadece babayı değil, tanık olan minik kalpleri de derinden yaralar. Onların zihninde silinmez izler bırakır ve gelecekte topluma duydukları güveni sarsabilir. Bir insanın yanında biri varken ya da yokken şiddete başvurması, medeni bir toplumda kabul edilemez.
Günlük hayatın getirdiği stres, ekonomik baskılar, hızlı yaşam temposu, hoşgörüsüzlük ve empati eksikliği gibi faktörler, ne yazık ki insanları daha tahammülsüz hale getiriyor. Trafikte yaşanan tartışmalardan, parkta çıkan kavgalara, market kuyruğundaki gerginliklerden sosyal medyadaki linçlere kadar her alanda bu öfke patlamalarının izlerini görüyoruz.
Bu durum, sadece adli vakaların artmasına değil, aynı zamanda toplumsal huzurun ve güven duygusunun azalmasına da yol açıyor. Bir zamanlar komşuluk ilişkilerinin, dayanışmanın ve hoşgörünün öne çıktığı toplumumuzda, bu tür şiddet olaylarının artması, hepimizi derin düşüncelere sevk etmeli.
Çözüm Nerede?
Bu tablo karşısında yapılması gereken, sadece bireyleri değil, toplumun tüm katmanlarını kapsayan bir farkındalık ve eğitim seferberliği başlatmaktır. Okullardan ailelere, medyadan sivil toplum kuruluşlarına kadar her kesim, öfke kontrolü, empati ve hoşgörü konularında sorumluluk almalıdır.