Şiirlerle aranız nasıldır bilmem. Ama ben her eylül ayı geldi mi aklımda Turgut Uyar’ın şu dizeleri canlanır:

Eylül toparlandı gitti işte,

Ekim filan da gider bu gidişle,

Tarihe gömülen koca koca atlar,

Tarihe gömülür o kadar.

Ne güzel sıralanmış kelimeler değil mi? Eylül toparlandı gitti Ekim filan da gider bu gidişle… Sahiden de zaman su gibi. Gözümüzü bir açıyor bir kapatıyoruz yepyeni ay bizi karşılıyor. Ben de bu şiire yeni bir anlam katayım dedi. ‘Eylül toparlandı gidiyor’

Yaz mevsiminin o tatlı rehaveti, plansız programsız akan günlerin yerini, yeni bir mevsimin ciddiyetine bırakacak. Hayat, yeniden bir ritim, bir düzen tutturma telaşına girecek. İçimize dönecek, yaz boyunca ertelediğimiz soruları, hedefleri, hayalleri zihnimizin masasına yatırmayı planlarız. Eylül, bize “Haydi, şimdi sıra sende,” diye fısıldayan bir dost gibidir.

Ancak bu toparlanma, bir vedadan ibaret değildir. Eylül, bize vedaların aslında yeni karşılaşmalar için bir zemin hazırladığını öğretir. Yaz veda ederken, ardında sıcak anılar, bronzlaşmış tenler ve deniz kokusu bırakır. Biz ise onun yerine, hırkanın verdiği o ilk sıcaklık hissini, okulun ilk gününün heyecanını, kahvemizi yudumlarken camdan seyrettiğimiz yağmurun romantizmini koyarız. Kaybettiğimiz her güneş ışınına karşılık, kazandığımız bir içsel dinginlik vardır.

“Eylül toparlandı gidiyor” derken, aslında biraz da kendimiz toparlanırız.

Neyse, sözün kısası sonbahar merhaba diyor bizlere. Eylül ayının sakinliği yerini Ekim ayının biraz daha soğumuş havasına bırakmaya hazırlanıyor.

Ne diyelim,

Eylül toparlandı gidiyor işte…