Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede yaşıyoruz... Ama iş denize girmeye, tatile çıkmaya gelince çoğu kişinin boynu bükük kalıyor.

Ekonomik kriz, yüksek enflasyon, her geçen gün artan yaşam maliyeti... Tüm bunlar dar gelirli vatandaşın tatile çıkmasını hayal haline getirdi. Aslında sadece dar gelirli değil, imkanı olanlar için bile artık tatil yapmak kolay değil. Tatil artık yalnızca maddi değil, sınıfsal bir mesele haline geldi.

Geçtiğimiz günlerde oyuncu Zafer Algöz’ün bir açıklaması sosyal medyada yankı buldu:

“Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede denize girmek için para vermek kabul edilemez.”

Bu söz aslında birçok insanın içindeki isyanı açığa çıkardı. Çünkü Türkiye'de artık denize ulaşmak bile bir lüks. Ücretsiz halk plajları ya ya kapalı ya da kalabalıktan girilmiyor. Özel işletmelerin işlettiği plajlara ise şezlong, giriş ücreti ve yiyecek fiyatlarıyla neredeyse servet ödeniyor. Sahiller kamunun malıysa, neden bazı sahillere adım atmak bile parayla?

Denize gitmek en temel haklardan biri olmalı. Ama biz bu hakkı yavaş yavaş kaybediyoruz. Yaz tatili yapmak bir yana, ülkenin büyük bir kesimi hayatında hiç deniz yüzü görmeden yaşıyor ve yaşlanıyor. Varlık içinde yokluk tam da bu değil mi?

Turizm elbette ülke ekonomisi için önemli. Ancak turizm adı altında yapılan fırsatçılık, halkın yaşam hakkını elinden alıyorsa burada bir sorun var demektir. Fahiş fiyatlar, kamu alanlarının özelleştirilmesi, halk plajlarının sayıca yetersizliği... Tüm bunlar turizm değil, ticaretin vicdansızlığıdır.

Eğer bu gidişata dur denilmezse, bir gün denizi sadece kartpostallarda görebiliriz.