YAZAR: CANER BAŞAR

Şimdi köylüler Uzunbeylinin Yunan ordusunun karargâhı olduğunu ve Prens George unda Papoulasin konuğu olarak o gün köyde olduğunu söylüyorlardı. Süvari Grubunu Papoulası elden kaçırdıkları için bir üzüntü sarmıştı. Başkomutanlık karargahı olarak kullanılan tren Polatlı istasyonunda duruyordu. Onbaşı Halide Edip ,vagonlardan birinin basamaklarına oturmuş, kırmızı damlı evlerden oluşan küçük kasabayı seyrediyordu. Bir ara bir Türk çavuşu bir grup Yunanlı Tutsak getirdi. Aralarında on sekizinden fazla göstermeyen üzgün yüzlü bir genç vardı. Gencin bakışlarındaki donukluk Halide Edip’e dokunmuştu. Onu yanına çağırdı. Genç ilgi gördüğüne sevinmiş, Rumca bilen aydın bir Türk kadınıyla karşılaştığına da şaşırmıştı. Ülkesini yaşamını anlattı. Savaşa nasıl katılıp Anadolu’ya geldiğini anlattı. Savaşı insanlık dışı buluyordu. Olanların tümüne üzülüyordu. Genç adını bile duymadığı orta Anadolu kasabasında, bir ana sıcaklığı duyduğu Türk kadınına içini dökmüş, gördüğü yakınlık onu avundurmuştu. Delikanlı ayrılırken: Adioses Kiria dedi. Hosça kal teyze...

Ertesi gün Eski Polatlı köyü sırtlarında dünkü kanlı boğuşmadan ve saatlerce yeri göğü inleten topçu ateşinden sonra ürpertici bir ölüm sessizliği vardı. Yerlerde Yunanlılar kaçarken bıraktığı malzemeler ve parçalanmış insan kalıntılarının izleri vardı. Türk sıhhiye erleri bir yandan bu izleri silmeye çalışıyor bir yandan da koşar adım tepeyi tarıyor rastladığı. insan kalıntılarını yoklayıp yaşamını yitirmemiş Türk ve Yunan yaralıları yakındaki gezici hastaneye taşıyor ilk tedavilerini yapıyorlardı!. Ölüler toplanırken de üstlerinden ikan belgelerden kimlikleri saptanıyordu. Bu arada bir grup Mehmetçik habire mezar kazıyordu. Şehitleri Kabe’nin bulunduğu yöne göre üstlerindeki üniformalarıyla ve başları güneye dönük biçimde yatırıyorlar öylece gömüyorlardı.

Ucuna yamuk yumuk bir ay yontulmuş tahta parçasını, üstüne şehidin adını mürekkebe batırılan bir tavuk tüyü ile yazıp, mezarın başına çakıyorlardı:

-İlyas oğlu Mustafa, Yozgat’ın Boğazyılan köyünden.

-Ahmet oğlu Sadık Teğmen, Kastamonu'nun Daday köyünden.

-Mustafa oğlu Ali, Kırşehir’in Akpınar köyünden.

-Adil oğlu Yakup onbaşı, Konya’nın Akşehir köyünden.

Mezartaşı niyetine kullanılan tahta parçaları cephane sandıklarından yapılıyor orasında, burasında Almanca, Rusça yazıların küçük bölümleri görülüyordu. Sonbahar yağmurları, şehitlerin mürekkeple yazılan adlarını silip götürecekti.

Tabur imamları şehitlerin mezarının başına çöküp sarsıla sarsıla dua ediyorlardı. Sonra, mezarın başındaki tahtayı okuyup, mezar kazan erlere soruyorlardı:

Çankırı merkezden Ahmet oğlu Lütfi Onbaşı’yı nasıl tanırdınız?

Erler yüzünü bile görmedikleri şehitler için Tanrı indinde tanıklık ediyorlardı:

Yiğit kişidir. Allah rahmet eylesin!

İşte bu Şehitlerimizin mezarı simdi Eski Polatlı köyü sırtlarında bulunuyor. Burada tam 49 şehidimiz yatıyor ve hatırlanmayı bekliyor. Haydi ne duruyoruz geçte olsa şehitlerimizi hatırlayalım sonuçta onlara bir vatan borçluyuz.

Bu şehitlerimizle ilgili ayrıntılı bilgi için www.netcolony.com/canerb/sakarya.htm sitesine göz atabilirsiniz.

SON