Ankara’da yağmur, artık sadece bir hava olayı değil, hasar almadan hayatta kalma oyunu. Gökyüzünden düşen her damla, bir yandan sıcakların arasında gelen nefes olarak görülürken diğer yandan da ‘acaba yine nereyi su basacak?’ çilesine dönüştü. Bu şehirde yağmur bir sevinç olayı olmaktan çıkalı çok oldu.
Son yıllarda Ankara, kuraklık tehdidiyle karşı karşıya. Barajların doluluk oranları düşüyor, yer altı suları azalıyor, çiftçi ise tarlasına oturup kara kara düşünüyor. Yaz başında düşmeyen yağmur, sadece tarımı değil, su kaynaklarını da etkiliyor. Bu nedenle yağmur bir umut ışığı olarak bekleniyor.
Fakat yağmur yağdığında bu mutluluk kısa sürüyor. Çünkü Ankara’da yağmurun ardından gelen görüntü çoğu zaman aynı: suyla dolmuş alt geçitler, araçların mahsur kaldığı yollar ve su basmış evler…
Ankara gibi büyük bir kentte, modern bir yaşam hayali kurarken hâlâ her yağmurda dizimize kadar suyun içinde kalmamız, artık alışılacak değil, sorgulanacak bir durum. Tıkanan şey sadece rögar kapakları değil. İklim koşulları nedeniyle her yıl yağan yağmur miktarında önemli ölçüde azalma meydana geldi. Başkent, artık yaşanan az yağışları bile kaldıramayacak duruma geldi.
Sonuç olarak Ankara’da yağmur, sadece hava durumu bültenlerinde geçmiyor. Gündelik hayatın tam ortasındaki kaosa dönüşüyor. Kısacası, Ankara’ya yağmur yağsa bir dert, yağmasa ayrı.