Millet olarak, yıllardır tüketim ekonomisine o kadar alıştırıldık ve tüm gücümüzle ona o kadar şartlandırıldık ki, sormayın gitsin. Ekonomi bozulup ta işler terse doğru gittiğinde, görün bakın, hayat insana neler yaptırıyor. ‘Kaç para ki atarım. Gider yenisini alırımlarım’ diye diye, tükete tükete, bu günlere geldik.

Son yıllarda, ülkemizde enflasyon % 200 lerin üzerine çıkmaya başlayınca, herkeste müthiş bir panik ve telaş başladı. Cebimizdeki paranın, günden güne süratle eridiğine tanık oluyoruz. Ortalama bir market torbası, 100-150 liraya dolarken, şimdi 400-500 liraya ancak yarısı doluyor.

Çarşı, pazarda enflasyon, başka bir deyişle pahalılık, yüzde iki yüz, hatta daha da yukarıya çıkmış, TÜİK ise ancak, o da zoraki olarak, enflasyonun yetmişlerde olduğunu bildiriyor. İster inan, ister inanma. İster yut, istersen gargara yap misali. Şaka gibidir bizim işlerimiz. Siyasiler, dün küfrettikleri, hatta yumruk yumruğa kavga ettikleriyle, bugün kol kola kuzu sarması olarak gezebiliyorlar. İyi ki meclis oturumlarını, TV den canlı olarak veriyorlar. Yoksa bunca olanları, kim görecek, kim bilecekti. Avantür, hatta komedi filmi seyreder gibi ibretle izliyoruz. Bazen komik, bazen dram, çoğu zaman da trajedi, hatta korku sahnelerini peş peşe seyrediyor gibiyiz.

‘Yahu bizim paralarımız, kimlerin, hangi ülkelerin cebine gidiyor’ diye habire sormak, sanki bir yerde ayıp bile sayılıyor. O nedenle de sormuyor, soramıyoruz. Kimin cebine giderse gitsin, bana ne, sana ne. Tıpkı Nasrettin hoca fıkrası gibi.  Hocam bir tepsi baklava gidiyor -bana ne, -ama hocam sizin eve gidiyor. -öyleyse sana ne.

Hükümetlerin korkulu rüyası olmasının yanında, halkın da en önemli derdidir, ‘enflasyon’. Ülkede, enflasyon ve pahalılık artınca, çalma çırpma, gasp, yankesicilik, üçkağıtçılık, dolandırıcılık ve hırsızlıkların yanında, kaçakçılık ve işsizlik de artar. Toplumda, haksız kazanç ve haksızlıklar, sahtecilik ve sahtekarlar çoğalır, ahlaksızlık, hatta fuhuş artar. Anarşi körüklenir, düzen bozulur.  Kitleler aç ve işsiz kalınca, toplum da yavaştan kaynamaya başlar. Zenginlere ve onların mal-mülklerine olan saldırılar giderek artar. Servet düşmanlığı çoğalır. Sokağa, pazara çıktığınızda, rahat gezemez olursunuz.

Bir zamanlar, günümüzle kıyaslandığında, altın, dolar ve diğer dövizlerin, görece ucuz olduğu dönemlerde, orta halli aileler, her yıl olmasa da, bir kaç yılda bir, turlarla yurt dışı gezilerine, umreye gidebiliyorlardı.  Şimdi ne mümkün. Bırakın yurt dışını, yurt içi geziler bile çok pahalı hale geldi. Vatandaş işe gitmek için, otobüs, dolmuş, metro parasını düşünür oldu. Eskiden yurt dışına gidenler, bolca alışveriş yapıp, bavullarını tıka basa doldurarak dönüyorlardı. Giderek işler tersine döndü. Şimdi, turist görünümünde, Arap, Bulgar, Rus, Yunanlı ve Gürcü vatandaşlar, ülkemizde bolca alışveriş yapıp, ülkelerine dolu bavullarla dönüyorlar. Hatta, dün fırsat bulup alamadıklarını, ertesi gün alırlarsa, alışverişleri daha da ucuza geliyor. Onların parası kıymetlenirken, bizim paramız olan Türk lirası, giderek eriyor.

Yurttaş olarak, ‘neden böyle oldu, neden böyle oldu’ diye, her gün kırık plak gibi döndürüp, döndürüp sormaya da, gönüller el vermiyor. Unutmayın, eskiden olduğu gibi, bugün de yarın da ‘patron sizsiniz’. Dertlerinizi ve soracaklarınızı, unutmadan biriktirip saklayın. Zamanı geldiğinde, ‘haydi artık sıra sizde, siz söyleyin bakalım’ dediklerinde, şimdi diyecek ve soracaklarınızı, o zaman sorarsınız.  Eğer o gün geldiğinde de, korkunuzdan soracaklarınızı soramaz, hakkınızı aramazsanız, siz zaten tedavisi olmayan ‘korkaklık ve boş vermişlik hastalığı’na yakalanmışsınız demektir.

Devir ekonomi devri. İnsanımız oluşan koşullara göre, çok gecikmeden kendi önlemlerini alıyor. Çok gerekmedikçe alışveriş yapmıyor, daha yenisini almıyor. Eski olup da demode diye, kullanmadığı giysi, çizme, bot ve ayakkabıları, yeniden kullanmayı deniyor. İşe, çarşıya, pazara, eski giysi ve ayakkabılarla gitmekten gocunmuyor. Oturup, eskileri tamir etmeye çalışıyor, edemediklerini, terzi ve ayakkabı tamircilerinde onarttırıyor. Onlar, işte tam da bu günler için varlar. Bırakın, döner, hamburger, pizza, yemeyi, çay, simit bile, kaç liraya çıkmış diyerek, çok mecbur kalmadıkça, dışarıda yemek yemiyor. Eğer, dengeli beslenme, spor ve yürüyüş yaparak, kilo verebilirseniz, eskiden dar gelen giysilerinizi de kullanabilirsiniz. Avrupalılar, yeninin yanında, ikinci el mağazalara bile yöneliyorlar. Doğal gaz sıkıntısı nedeniyle, kışın evlerdeki sıcaklığı 18 dereceyle sınırlandırmanın hesabını yapıyorlar. Çamaşır ve bulaşık makinalarını, gece 22 den sonra çalıştırılmayı öneriyorlar. Daha çok, işlenmemiş ve bu yüzden de nispeten ucuz olan gıda ürünlerini tercih ediyorlar. İnsanlar, ‘içki ve sigaradan geçtik, pahalı olanlar başkalarına kalsın, ucuzlar neyimize diyerek, daha ekonomik yaşamanın hesabını yapıyorlar. ‘Koşullar böyleyse, minimal yaşam şimdilik bize yeterlidir’ diyebiliyorlar, Başta da yazdım, her şeyde olduğu gibi ekonomide de ‘patron sizsiniz’ siz ne dersiniz? Yılın son günlerindeyiz. 2023 ün hepimize, sağlık, mutluluk ve esenlikler getirmesini dilerim.