‘Resmi Gazete’nin, 08.04.2022 tarihinde yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararlarına göre; İstanbul Ayvansaray Üniversitesi Rektörlüğüne, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 13 üncü maddesi ile 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 2’inci, 3’üncü ve 7’inci maddeleri gereğince Prof. Dr. Emre ALKİN atandı.’ (Medimagazin)

Ayvansaray adında bir üniversitemizin olduğunu hiç duymamıştım. Araştırdım, meğerse eskiden varmış: üniversitenin internet sitesine girdim :

İstanbul Ayvansaray Üniversitesi; Plato Vakfı tarafından 24/11/2016 tarihli ve 29898 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 6761 numaralı kanun 16/11/2016 kabul tarihi ile kurulmuş. 21/4/2009 tarihli Bakanlar Kurulu’nca Vakıf Meslek Yüksekokulu olarak kurulan ve 4 bölümle eğitim öğretim hayatına başlayan Plato Meslek Yüksekokulu, bugün geldiği noktada 34’e yakın programı ile İstanbul Ayvansaray Üniversitesi’ne bağlanmış.

İstanbul Ayvansaray Üniversitesi bünyesinde; Güzel Sanatlar, Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, İktisadi, idari ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Sosyal Bilimleri Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü, Spor Bilimleri Fakültesi ve Plato Meslek Yüksekokulu bulundurmakta. Şu an aktif olarak 16 lisans üstü program, 21 lisans bölümü, 60 ön lisans programıyla girişimcilik kültürünü benimsemiş, özgüveni yüksek mezunlar yetiştirmek için çalışmalarına devam etmekteyken, üniversitenin adı 11/03/2022 tarihli ve 31775 sayılı Resmî Gazete ’de yayımlandığı üzere artık İstanbul Topkapı Üniversitesi olarak değiştirilmiş.

İstanbul Topkapı Üniversitesi olarak, bilim, teknik, sanat, spor, AR-GE merkezleri yatırımlarıyla, “Fark yaratan üniversite” sorumluluğuyla, çağdaş değerlere sahip, kültürel ve geleneksel bilincini koruyan bireyler yetiştirmeyi sürdüreceğiz denilmekte.
Kurumsal gelenek ve parlak gelecek İstanbul Topkapı Üniversitesinde yaşanmaya ve yaşatılmaya devam edecek deniliyor.

Bu işler, bizde her zaman böyledir. Genel müdürlükler bir o bakanlığa bir bu bakanlığa bağlanır, adları değişir, bakanlıklar da evlilikler gibidir. Kah birleştirilir, kah ayrılırlar. Hikmetlerinden sual sorulmaz. Sokak, cadde,  meydan hatta köprülerin ve binaların adları habire değiştirilir durur. Birileri Numara koyar. Arkadan gelenler o numaraları bile değiştirirler. Beldelerin, kasabaların adları değişir. Köyler bir gün, bakarsınız mahalle oluvermişler. Bir oraya bir buraya bağlanırlar. Kasabaya uzaklıkları, otuz kilometreymiş, kime ne arkadaş. Yüz yıllık caddenin, o çok bilinerek ezberlenen  adı, gün olur, yabancı bir devlet adamının adıyla değiştiriliverir. Eh tabelacılar da çalışır, yeni tabelalar üreterek  nasiplenirler.

Bir zamanlar, adı ‘Şaban’ olanlar, mahkemeyle adlarını değiştirirlerdi. Nüfus dairesini mahkemeye verirsiniz, avukatınız, adliyede koridorunda başka işler için dolanan iki kişiyi şahit gösterir, onlar da hakime ‘aslında biz onu Kadir diye biliriz, annesi onu kadir gecesinde doğurmuştu falan’ derler. Hakim de, Şaban’ın adını bir celsede değiştiriverirdi. Aramızda, önceden işlediği suçlar nedeniyle, adını, soyadını, hatta kasabasını, köyünü değiştirenler bile vardır. Bir zamanlar bu ülkede, tabelalardaki, gururla okuduğumuz  TC amblemini bile kaldırmaya yeltenenler bile olmuştu. Neyse, konumuz bu değil.

Sokaklar, caddeler, yollar habire değişirler, bir çift yön, bir tek yön olurlar, trafik de bir o tarafa, bir bu tarafa. Bir bakarsın sokağınız, orada elçilik var diye birden girilmez oluverir. Evler, binalar değişir, yıllar sonra gittiğinizde kendi sokağınızı bile tanıyamaz olursunuz. Bir idare güncel isimler koyarken, yerine gelen başka bir idare Osmanlı isimleri koyar.  Esen rüzgarın yönüne göredir bizim işlerimiz. Bir dönem Atatürk, Mustafa Kemal, Gazi adları modayken, başka bir dönemde, Fatih, Sultan Selim, Abdülhamit gibi padişah ve şehit adları moda oluverir. Bir süre geçtikten sonra, kimdir, o şehit nerede şehit olmuştur, kimseler bilmez.

Çok şükür, adlarını, yol, köprü, sokak ve binalara koyacak, pek çok devlet büyüğümüz var. Var olmasına var da,  böyle zırt pırt isim değiştirilirken, kararnameye yanlış olarak, ‘Ayvansaray Üniversitesi’ yazarak, sayın cumhurbaşkanını bile kontrpiyede bırakırsınız. Çalışanlar da insandır, onlar da hata yapabilirler. Ancak her yapılanın, bir özrü olduğu gibi, bir haddi, hududu da olmalı. Fabrikada üretirken, üç santim yerine, üç metre boyunda ürettiğiniz malları bir düşünün bakalım.  Fransa’ya verilecek nota, yanlışlıkla Almanya’ya gitseydi, neler olurdu, neler. Hepsi de, sehven yapılmış, ‘basit yazım hatasıdır’ denilerek geçiştirilebilir mi?

– Bu işi, amma da büyüttün arkadaş, birileri haber verince değiştirdik işte.

-Ama Süleyman abi, oldu mu şimdi. Devletin en üst makamı olan Cumhurbaşkanlığı’nda, pek çok görevli çalışıyor. Bu türden işlerin sorumluları ve onları denetleyen birileri mutlaka vardır diye düşünüyorum.

-Aması maması yok, zaten üniversitenin adı değişeli daha bir ay kadar olmuş. Hoş onu da biz değiştirmiştik.

– Abi bak, bir başkası daha var. 2018 de Bir Afrika kara ülkesi olan Zambiya ile anlaşmalar yapılmış. Büyük Millet Meclisi genel Kurulu’na getirilen anlaşma, yüce meclisimizce de onaylanmış.  Ancak ortada ciddi bir sorun var. Anlaşmanın ikinci maddesinde aynen şu hüküm yer alıyor:

“Tarafların denizde kolluk görevi icra eden, denizde sınır aşan suçları takip eden teşkilatları arasında yakın işbirliği kurulabilme maksadıyla;

-Gemilerde/karargahlarda personel mübadelesi, -Gemilerle karşılıklı liman ziyaretleri, ortak eğitim ve tatbikatları yapılacaktır.”

Ancak, Zambiya’da deniz yok! Afrika’nın ortasında bir kara ülkesi. Denize uzaklığı binlerce kilometre. Gemisi de, donanması da yok. Görüldüğü gibi, anlaşmayı başından sonuna kadar, ne bizden ne de onlardan, hiç kimse okumamış.

-Eh, ‘bu kadar kusur, kadı kızında da olur’ derler. Çaresiz, biz bunu da sineye çekeceğiz. Çekeceğiz de, üst makamların, uygun bir şekilde  etrafındakilerin kulaklarını çekmiş olduğunu da, düşünmeden edemiyor insan.

Liyakat, liyakat, liyakat. Her işte, devletin her kademesinde ve dahi  her yerde liyakat lazım  Sade bir vatandaş olarak, ben de bunu diyor ve dertleniyorum Süleyman abi.  Bilmem sesimi, bir yerlerden duyanlar olur mu.

'

'