Değerli okurlarım. Tarihte neredeyse eşi emsali olmayan, oldukça ilginç ve bir o kadar da düşündürücü yaşanmış bir olaydan, yani Bosnalıların Nasıl Müslüman olduğundan bahsetmek istiyorum.

Olay, Osmanlı Sultanı I. Murat’ın 1389 yılında zaferle sonuçlandırdığı I. Kosova Savaşı’ndan son­ra gelişmiştir.

Savaş öncesinde, günümüzde “Boşnaklar” olarak adlandırılan Bosnalılar, yüzyıllardır dağlık ve ormanlık olan güzel yurtlarında, kendi hâllerinde, seçtikleri dinleri Hıristiyanlığa bağlı olarak ve seyrek de olsa gittikleri kili­selerinde ibadet ederek huzur içinde yaşıyorlarmış. O çağlarda Hıristiyan dinini ağırlıklı olarak iki mezhep yüklenmiş, Katolikler ve Ortadokslar. Bunlara daha sonra Martin Luther ve Jean Martin’in öncülüğünde yine Katolik Kilisesine ve Papa’nın otoritesine karşı 1529 yılında oluşan Protestanlar eklenmiş. Ama yukarıda bahsi geçen Boşnaklar ise hepsinden farklı bir Mezhep içinde yer alıyorlarmış. Adı, Tanrı tarafından sevilen anlamına gelen “Bogomil”miş.

Bogomil olan Bosnalılar bağlı oldukları Katolik ve Ortodoks Hıristiyanlardan birkaç konuda, tıpkı Müslümanlar gibi farklı düşünüyorlardı. Bunlar,

“Hz. İsa’nın, Allah’ın oğlu olmadığına, onun da tıpkı bizler gibi normal bir insan olduğuna inanmak”,

“Yeni doğan çocukların vaftiz edilmesine karşı çıkmak”

“Istavroz çıkartmak istememek” idi.

Bu farklı inanış ve davranışları başlarına inanılmaz dertler açmış, ne batı kom­şuları Katoliklere ve ne de doğu komşuları Ortodokslara bir türlü yaranamamışlar ve her iki taraftan da devamlı zulme uğramışlardı. Hatta Katoliklerin ruhani lideri Papa bir Haçlı Ordusu düzenleyip Bosna halkının üzerine göndermişti. Bu zalim askerler önüne geleni öldürüp, geçtiği yerleri yakıp yıkmıştı.

Bu konuyu kaleme alırken aklıma Çağdaş Türk Edebiyatının usta kalemlerinden Ayşe Kulin geldi. Yazdığı harika romanı, “Sevdalinka” yı okumanızı öneririm.

Balkanları, Makedonya’yı ve Bosna’yı 1nci Kosova savaşı sonucunda hâkimiyetleri altına alan Müslüman Osmanlılar ise, tıpkı o bölgedeki çeşitli mezheplere mensup Hıristiyanlara gösterdikleri hoşgörüyü, Bosnalı Boşnaklara da göstermişler ve onlara: “Dilerseniz gelin sizi bu Katolik ve Ortodoks zulmünden kurtar­mak için, göstermelik de olsa kayıtlara Müslüman geçelim. Siz yine kendi inan­dığınız türde ibadetinizi yapın. İnancınızda hür olun ama verginizi düzenli ödeyin. Şayet İslamiyeti beğenip, arzusuyla Müslüman ol­mak isteyen olursa, kendisi özgür kararını versin,” demişler. Hatta Padişah sadık, başarılı ve çalışkan Bosna vatandaşlarından dileyenleri İstanbul’a getirtip Yeniçeri Ocağına aldırıyordu.

Bu uygulama senelerce sürdükten sonra, Fatih Sultan Mehmet devrine gelindiğinde, İslamiyeti (Anadolu Bektaşi felsefesini) değerlendirip inceleyen Boşnaklar, özü hoşgörü ve yardımlaşmaya dayanan Müslümanlığı inanç sistemleri olarak topluca kabul etmişler.

15 ve 16. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu dünyada çok güçlü bir konuma sahipti. İmparatorluğun başta Padişah olmak üzere, yönetim kadrosu çok iyi yetişmiş, dirayetli, bilge Veziriazam, Vezir, Paşa, Seyhülislam, Beylerbeyi ve Valilerden oluşmaktaydı.

Anadolu coğrafyasının dışında, etnik ve dini açılardan çok farklı ve çeşitli topluluklara hükmeden bu güçlü yapı, hiyerarşik bir düzenle birbirine sıkı sıkıya kenetlenmiş olarak bulundukları Sancak veya Vilayetlere hizmet veriyordu. Bu güçlü zincir halkalarından şayet birisi, ola ki Padişah veya Veziriazam tarafından hatalı görüldüğü takdirde,  bedelini canıyla ödüyordu.

Yukarıda Bosna örneğinde görüldüğü gibi temel felsefe, “adil yönetimle, kimliğe ve inanca saygı” idi. Bahsi geçen bu felsefe, günümüz çağdaş toplumlarının benimseyip, özümsediği saygın bir değerler bileşenidir.