30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın sonuna kadar hemen her gün Yunan Ordusu üzerine artan dozda Türk Ordusunun hücumları devam ediyordu. Fakat Yunanlılar, Türk hücumunu çok zayıf bir ihtimal olarak görüyordu.

Afyon cephesi komutanı General Trikopis ve bütün subaylar, 25-26 Ağustos gecesi Afyon’da yapılan bir baloda gece geç saatlere kadar eğlenmekten geri kalmıyordu.

İngiliz askeri uzmanlarının 6 ayda bile geçilemez dedikleri mükemmel Yunan savunma hattı sadece iki gün içerisinde Türk ordusu tarafından geçilmişti.

Büyük Taarruz gizli tutulmuştu. 28 Ağustos günü akşama doğru, saat 16’da, Yunan Başkomutanı Hacı Anesti’nin İzmir’deki genel karargâhında bulunan irtibat subayı Elefteros Kazanidis Avrupalı gazetecilere içki ve sigara ikram ederken şunları söyler:

“Türklerin bölgesel bir saldırıya geçtikleri doğrudur. Mustafa Kemal, Ankara’da perişan olan saygınlığını pekiştirmek için bir savaş oyununa başvurmuştur. Kim bilir belki de iki gün sonra ‘esir Mustafa Kemal’i’ size burada takdim ederim.” Sonra da kahkahayı basar; fakat bir şeyler duyan ve topladıkları bilgilerden sonuç çıkaran gazeteciler ise gülmezler.

Afyonkarahisar’da esir düşen Hristo Diamandisis adındaki bir topçu çavuşu ise saldırının başladığı anları şöyle anlatır:

“Türklerin saldırıya geçeceklerinden haberimizin olmaması bir yana, bazı subaylarımız o gece verilecek balo için Afyonkarahisar’a gitmişlerdi. Topların sesleri ile uyandık. Biz silah başı yapana kadar düşman tel örgüleri çoktan kesmiş ve hatlarımızın içlerine kadar girmişti.”

Fahrettin (Altay) Paşa komutasındaki süvarilerimiz de Ahır Dağlarından, yüksek bir dağ geçidindeki patika yolu kullanmak suretiyle geçerek düşmanın arkasına sarkmıştır. Gece gündüz demeyip sürekli ileri at sürerek önlerini gelen düşmanı kılıçtan geçirirler. Şaşkın ve panik halinde kaçan düşman yedekleri, cephede savaşmakta olan askerlere gereken yardımı sağlayamaz ve yenilen düşman ordusu bütün kuvvetleriyle birlikte 30 Ağustos’a kadar Aslıhanlar’a çekilmek zorunda kalır.

Gazi, düşman ordusunu tamamıyla yok edeceğimizden emin olduğundan savaş hazırlıklarını ve taarruzu, öğrendikleri anda Yunan ordusunu kurtarmak için her çareye başvuracaklarını bildiğinden bütün dünyadan gizli tutmuştur. Nitekim taarruzu ve gidişini öğrendiklerinde, daha savaş sürerken 4 Eylül günü, itilaf devletleri temsilcilerinin İstanbul’dan Ankara’ya çektikleri telgraf ile bir mütareke (silah bırakışması) talebi gelir.

Gazi, Meclis Başkanlığına, düşman ordusu imha edildiğinden herhangi bir görüşmeye gerek kalmadığını, düşmanın kayıtsız ve şartsız 1914’deki Trakya sınırlarına çekilmesini ve işgal boyunca verdikleri bütün zararı tazmin etmeleri gerektiğini belirtir. Ardından, İzmir’deki itilaf devletleri konsolosları da doğrudan Mustafa Kemal’e çektikleri bir telsiz telgraf ile bir görüşme isterler. Gazi, 9 Eylül günü İzmir’de görüşebileceklerini bildirir.

 

'

'

'

'

'

'