NEREYE SAVRULUYORUZ? (11)    İLİMİ, BİLİMİ GÖRMEZSEN, ÇÖKÜŞ ACIMASIZLAŞIR

Osmanlı İmparatorluğu, fethettiği Balkan ülkelerinde bulunan Ateşli Silah, özellikle Top üretiminde uzman olan kişileri, Almanya, Avusturya gibi ülkelerin gelişmiş üretim tekniklerini öğrenmeleri için teşvik ediyordu.

Fakat, başta savaş sanayi olmak üzere hemen her konuda eğitime, yeni buluşlara, teknik gelişmelere destek veren, küffar dediği Avrupa ülkelerinin nasıl ve neler yaparak bu gelişmelere imza attığını bir türlü merak edip incelemiyordu. Çünkü Padişah ve ona bağlı Sadrazam, Vekiller, Şeyhülislam ve Paşalar, İslamiyet’i çıkarı doğrultusunda dilediği gibi kullanan dini önderler, “Gayri Müslümlerin hiçbir özelliğinden İslam’a hayır gelmeyeceği” konusunda devamlı yenileşmeye, gelişmeye engel oluyorlardı. Osmanlının özünü teşkil eden Anadolu şehirli ve köylüsünün neredeyse tamamına yakın bir kesimi eğitimden yoksundu ve Avrupa’nın Gayri Müslüm insanına karşı ön yargılıydı. İnsanımıza göre, “İslam’ı seçmeyen kişi tartışmasız, zındık veya kafirdi”.

Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş döneminden duraklama dönemine kadar, özellikle Balkanlar yani Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Arnavutluk, Bosna Hersek, Makedonya, Sırbistan, Macaristan ve Avusturya ile yaptığı savaşların büyük bir bölümünden galip çıkmıştı. Bunlara ilaveten bir de savaşlarda ele geçirilen İslam Ülkeleri vardı. Irak, Suriye, Lübnan, Mısır ve Kuzey Afrika ülkeleri gibi.

Zamanın donanımlı Yeniçeri Ordusu ve Akıncıları, başlarında bilgili, deneyimli ve cesur komutanlarıyla fetihler yapıyor ve elde ettikleri topraklarda yaşayanlardan savaş ganimetlerini topluyor ve o toprakların yeraltı zenginliklerinden yararlanıyordu. Bu sayılan kazanımlar başta Padişah ve ailesi olmak üzere savaşlarda yararlılık gösteren Komutan ve askerlere, Sadrazam, vekil, paşa, vb. gibi devleti yönetenlere pay ediliyordu.

Avrupa ülkelerinde üretilip askeri sahada uygulanmaya başlanan teknolojik askeri mühimmat ve silahlar karşısında, teknik yeniliklere uzak kalan Osmanlı Ordusu 2nci Viyana Kuşatması sonucunda hezimete uğruyor ve dağılıyordu. Bunun anlamı ise Osmanlının artık duraklama devrine girmesiydi.

Bundan sonra ise kuzey komşumuz Rusya ile peş peşe savaşların içine girecek ve büyük çoğunluğundan ne yazık ki yenik ayrılacaktık. 1774 yılında yapılan Küçük Kaynarca antlaşması ile de Avrupa’nın ve Rusya’nın üstünlüğünü resmen kabullenecektik. Çok önemli olan Kırım Sancağını Ruslara teslim edecek ve bizimle birlikte korkusuzca savaşan Kırım Tatar Hanlığının da dağılmasına sebep olacaktık.

Artık felaketler ardı ardına gelecek, sonunda 1778-79 Osmanlı Rus Harbi yenilgisiyle koca Balkan Yarımadası elimizden kayıp gidecekti.

Ama Osmanlı İmparatorluğunda bunlar olurken, Avrupa’da Dini Reformlar, Rönesans’la başlayan yenilikler, bilimsel gelişmeler durmaksızın ilerliyordu. Özellikle Savaş sanayii, gemi yapımı, yeni tip silahların ve topların üretimi büyük ilerlemeler kaydetmişti. Daha önce İpek Yolu olarak adlandırılan ve Anadolu topraklarından geçen Avrupa Hindistan, ticaret yolu, Coğrafi Keşifler yapıldığı için önemini yitiriyor ve Süveyş Kanalı açılana kadar, Afrika kıtası etrafından dolaşan Portekiz, İspanyol ve İngiliz denizcileri ciddi bir engelle karşılaşmadan Hindistan’a gidip, yükünü alarak aynı yoldan Avrupa’ya, ülkelerine dönüyorlardı. Coğrafi keşifler olarak adlandırdığımız, Amerika Kıtasının ve Avusturalya Kıtasının keşfi sayesinde adı geçen Avrupa Devletleri zenginleşiyordu. İşte bu zenginlik Rönesansı doğurmuştu.

Gelecek yazıda, hasta adamın toparlanma çalışmaları konusuna değineceğim.

Dijital erişim: Google-Polatlı Postası-Yazarlar