Tarım Devrimi ile başlayan çevreye müdahale, Sanayi Devrimi ile büyük boyutlara ulaşmış ve 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren çevrenin sınırsız olmadığı anlaşılınca, Birleşmiş Milletlerin (BM) girişimiyle çevrenin korunmasına yönelik konferanslar düzenlenmeye başlanmıştır.

Çevre kirliliğinin temelinde insanoğlunun faaliyetleri yatmaktadır. Tarım Devrimi ile başlayan çevreye müdahale, Sanayi Devrimi ile büyük boyutlara ulaşmış ve 20. yüzyılın ikinciyarısından itibaren çevrenin sınırsız olmadığı anlaşılınca, Birleşmiş Milletlerin (BM) girişimiyle çevrenin korunmasına yönelik konferanslar düzenlenmeye başlanmıştır. Bu doğrultuda 1972 yılında, İsveç’in Stockholm kentinde düzenlenen “İnsan ve Çevre Konferansı” tüm dünyada farkındalık oluşturmuş ve çevrecilik hareketlerinin başlamasını sağlamıştır. Konferans sonrasında BM üyesi ülkeler, çevrenin korunmasına yönelik yasal düzenlemeler yapmış ve çevreci kuruluşlar kurmuşlardır. Tüm bu gelişmelere rağmen bazı ülkelerin yaptığı çalışmalar teoriden ileriye gidememiş ve küresel ölçekte yaşanabilir bir çevre adına yetersiz kalmıştır. Bunun sonucunda da küresel ısınma, ozon tabakasının incelmesi ve iklim değişikliği gibi küresel felaketler baş göstermiştir. Günümüzde ise bu küresel felaketlerle mücadele edilmekle birlikte çevre kirliliğinin daha da artmaması için çalışmaların yapıldığı sonucuna ulaşılmıştır.
İnsanoğlu, var olduğundan beri çevre ile iç içe yaşamış ve ondan yararlanmıştır. Yüzyıllardır süren insan çevre ilişkisi  zamanla çevrenin tahrip olmasına neden olmuş, sonuçta insanların ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelmiştir. Günümüzde sağlıklı yaşanabilir çevre alanları azalmış, özelikle insanların yoğun olarak yaşadığı kentlerde hava, su ve toprak ciddi oranda niteliğini kaybetmiştir. Bununla birlikte ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi küresel sorunlar ortaya çıkmıştır. Tüm bunların nedeni olarak insanların çevreyi aşırı ve bilinçsiz tüketmesi gösterilebilir. Bu duruma yönelik gerekli önlemlerin alınmaması halinde gelecekte insanoğlu daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalacaktır (Ulucak ve Erdem, 2012 ). Çevre sorunlarına yol açan sebepler incelendiğinde, bunların arasında en önemli faktörün ekolojik sisteme müdahale edilmesi olduğu görülmektedir. Ekolojik sistem kendi içerisinde düzenli olarak bir döngü içerisinde olmasına rağmen insanoğlunun müdahalesi sonucunda çok büyük bozulmalar yaşamıştır. 
Sanayi devrimiyle 1860’lı yıllarda başlayan modern endüstri çağının neden olduğu sürekli üretim ve tüketim ortamı, çevre açısından katlanılamaz hale gelmiştir. Bununla birlikte dünya nüfusunun artması ve petrol gibi fosil yakıtların kullanımındaki artışlar, çevre sorunlarının büyük boyutlara ulaşmasına neden olmuştur. 
Günümüzün en büyük çevre sorunlarından olan “Küresel Isınma ve İklim Değişikliği” de bahsedilen ekonomik faktörlerden kaynaklanmaktadır. Aşırı karbondioksit salınımı, yeryüzü ile atmosfer arasında yüksek miktarda ısının hapsolmasına yol açmış, bunun sonucu olarak da küresel ısınma ve iklim değişiklikleri gibi küresel çevre sorunları olarak tüm dünyada baş göstermiştir (Özçağ, 2004). 
1972 yılında Stockholm’de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı, küresel ekonominin çevresel olarak sürdürülebilir kılınması konusunda bir dönüm noktası olmuştur. Stockholm Konferansı'ndan günümüze kadar geçen sürede dünya genelinde bir çevrecilik hareketi başlamış ve çok sayıda çevre örgütü kurularak çevrenin korunmasına dair yasal düzenlemeler yapılmıştır. Çevre sorunlarının temel nedeni insanların üretim ve tüketim faaliyetlerinde doğal çevreyi dikkate almamalarıdır. İnsanların faaliyetleri sonucunda çevrenin tahrip edilmesi, çevre sorunlarını ortaya çıkarmaktadır. İnsanların çevre üzerinde kurmuş olduğu baskılar, ülkelerin gelişmişlik seviyesi ile doğru orantılıdır. Bu çerçevede gelişmiş ülkelerle, gelişmekte olan ülkelerin çevre sorunları karşılaştırıldığında, önemli farklılıkların olduğu görülmektedir. Gelişmiş ülkelerdeki çevre sorunları, sanayileşme ve kentleşme sonucu oluşan aşırı üretim ve tüketim artışlarından kaynaklanmaktadır. Örneğin sanayi nedeniyle oluşan su kirliliği, hava kirliliği, motorlu taşıtların neden olduğu gürültü kirliliği gelişmiş ülkelerin öne çıkan çevre sorunlarındandır. 
Gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan çevre sorunları ise daha çok az gelişmişlikten kaynaklanmaktadır. Örneğin eski teknoloji kullanımının neden olduğu hava ve su kirliliği, düzensiz kentleşme ve hızlı nüfus artışı doğal kaynaklar üzerinde baskı oluşturmaktadır (Sencar, 2007). Çevrenin bozulması üretim ve tüketimin bir “yan etkisi” olarak görülmektedir. Üretim ve tüketimdeki aşırı gelişmenin, doğanın dengesini bozarak çevre sorunlarını ortaya çıkarması görece yeni bir olaydır. Bu durum eskiden de var olmakla birlikte, küçük olması nedeniyle kaynaklar üzerinde oluşan zararlar giderilebiliyordu. Ancak günümüzde teknolojideki gelişmeler nedeniyle çevre üzerinde yıkıcı etkiler meydana gelmeye başlamıştır. Bu etkiler önceliklegirdi sürecinde kendini gösterir. Çünkü üretimin artırılmasını tek hedef olarak gören ülkeler; üretim girdilerinin yoğun ve sürekli temini için çaba sarf etmekte ancak bu sürecin yan etkilerini pek dikkate almamaktadır. Buna paralel olarak doğal kaynaklar da hızlı ve yoğun bir şekilde tükenmektedir. Bundan başka üretimde kullanılan bazı maddeler de çevreye doğrudan zarar vermektedir. Bunlardan bazıları tarımda kullanılan kimyasal gübreler ve bitkileri korumak için kullanılan pestisitlerdir. Üretim sürecinin çevre üzerindeki olumsuz etkilerinden ikincisi ise çıktı aşamasında kendini göstermektedir. Üretim aşamasında ortaya çıkan ve işe yaramayan, istenmeyen veya atılmış olan maddeler, “üretim atıkları” da denilebilir, çıktı aşamasında oluşan kirliliğin nedenlerinden bazılarıdır (Dura, 1985). Çevre kirliliğini genel olarak üretim ve tüketim faaliyetlerinin bir sonucudur. Üretim için ihtiyaç duyulan kaynak miktarı arttıkça, doğal kaynaklar azalmakta, üretim ve tüketim faaliyetleri sonucunda meydana gelen atıklar çevresel kirliliği artırmaktadır. Çevre faktörü, ekonomi bilimiyle bu kadar iç içe olmasına rağmen çevrenin kirlenmesi, ekonomi bilimi içerisinde yıllarca göz ardı edilmiştir.