Bir zamanlar dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olmak ile övünen Türkiye, 80 li yılların başında Özal iktidarı ile muzu Güney Amerika’dan, peyniri Fransa dan ithal ederek yerli tarım ve hayvancılığın gerilemesine mani olamamıştır. İşin daha da ileri gitmesi ile tütün ekim alanları daraltılmış, şeker fabrikaları satılarak pancar ekimine büyük darbe vurulmuş, dünya üretiminin yarıdan fazlasına sahip olduğumuz fındık ise bir İtalyan şirketine mahkum edilmiştir. Sonunda şekeri, buğdayı, nohut, kuru fasulye gibi bakliyatı bile  ithal eder olduk. Hayvancılığın zaten yerlerde süründüğü bir ortamda samanı bile ithal etmeye başladık.

Bütün bu olumsuzluklar ortada ayan beyan belli iken, bu durumu değiştirmek için hiç bir şeyin yapılmadığını, 5 müteahhide ödenen paranın yüzde birini tüm çiftçilere destek adına verilmesinin ise büyük bir propagandaya dönüştüğünü görmek Ülkemiz tarım ve hayvancılığının geleceğinin nerelere sürüklendiği konusunda bizleri ümitsizliğe düşürmektedir.

Büyük şehirlere göç eden köylü kesiminin, son zamanlarda yaşanan ekonomik zorluklar nedeniyle tekrar köylerine göç etmesini de engelleyen yanlış tarım ve hayvancılık politikaları bir an önce değiştirilmelidir.

Gıdaya erişimin gittikçe zorlanacağı yakın gelecekte çok büyük sıkıntılar çekeceğimiz aşikârdır.

En basit örneği Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş hem Ülkemizde hem de dünyada ciddi gıda krizine, bilhassa buğday ve Ayçiçek yağında, gübre de büyük problemlere yol açmıştır.

Bütün bu olumsuzluklar karşısında halen ciddi adımlar atılmayışını anlamak mümkün değildir.

İktidar ortağı olduğu dönemdeki yanlış tarım politikalarının oluşturduğu olumsuzluklar ile neredeyse koşulsuz desteklediği bu günkü iktidarın daha ileri götürdüğü yanlış tarım ve hayvancılık anlayışına en azından sesini çıkarmayan MHP’nin, artık bütün bunları düzeltmek için sesini yükseltmesi gerekir diye düşünüyorum. Hele ki milli tarım politikası olarak MHP’nin kuruluşundan beri kendine has Tarım Kentleri ismi ile oluşturduğu hazır bir projesi varken.

Sanayileşmiş batılı ülkelerin her şeyi satın alabilme güçleri olmasına rağmen  kendi tarımlarının ayakta kalması, ilerlemesi için yaptıklarını görünce, tam sanayileşememiş, elindeki en büyük kozu edilebilir topraklarının büyüklüğü nedeniyle ana unsuru tarım olan Ülkemizin bir adım atmadığını görünce sebebini sorgular olduk.

Doğru düzgün bir tarım üretimin yapılmasına uygun arazisi olmayan, gerçekte de arazisi çok kısıtlı olan Hollanda’nın 2021 yılında tarım ihracatının 113 milyar dolar, çiçek ihracatının ise 25 milyar dolar olduğunu bilmek insanın canını çok sıkıyor. Hiç bir şey bilmiyorsan, gönderirsin uzmanlarını, bu seviyeye  nasıl geldiklerini araştırır sonuca ulaşmaya çalışırsın.

Gıdaya ve suya erişim zamanla çok daha zor olacak ve belki de savaşlar bu yüzden çıkacak. Bunun artık farkına varmalı ve sonuca gidecek politikaları uygulamaya derhal başlamalıyız.

Kendi Ülkemizde tarım arazisi kalmamış gibi Afrika da, Venezüella da tarım arazileri kiralayarak tarımda bir yere varamayız. Hollanda kendi ülkesinde yetişmeyen, ancak ihracını yaptığı tarım ürünlerini yetiştiği ülkeler ile anlaşmalar yaparak satın almakta ve ihraç etmektedir. Biliyoruz ki hem Antalya da, hem de Yalova da birçok çiçek üreticisi, üretici kooperatifler ürettiği çiçekleri Hollanda ya satmaktadır. Oralarda yapılan üretim direk Hollanda’nın kontrolünde istenilen yere gönderilmektedir.

Ülkemizdeki tarımın istenilen seviyeye gelebilmesi için, Hollandalıların çiftçimize buğday, bakliyat, pancar v.b. bitkilerinin ekilmesi, süt ve et için hayvan yetiştirilmesi konusunda talep ve destekle mi gelmesi gerekiyor?