Akustik yolculuğumuz biz daha doğmadan başlar ve son nefesimizle biter. Duyduğumuz anda ses bize ulaşır ve nasıl düşündüğümüzü, hissettiğimizi ve nasıl davrandığımızı etkiler. Bazı sesleri bilinçli, bazılarını bilinçsiz olarak algılarız, bazılarının üzerimizde daha güçlü, bazılarının ise daha az etkisi vardır; ama hep birlikte hayatımızın müziğini oluşturuyor.
Başlangıçta sessizlik vardır. Ancak bir gün yumuşak bir mırıltı bize ulaşır ve beraberinde sevgiyi getirir. Çalışma sonuçları, doğmamış çocukların annelerinin sesini hamileliğin 16. haftasından itibaren duyabildiklerini göstermektedir. Bir ay sonra, koklea denilen yapı tamamen gelişmiştir ve 25. haftada tüm işitsel sistem gelişir. Bir bebek rahminde müzik duyduğunda nabzı artar ve hatta şarkının ritmine göre hareket eder.

Yani işitmek insanların doğuştan sahip olduğu bir şeydir – ama duymak aslında ne anlama gelir ve duyduklarımızın üzerimizde ne gibi etkileri olur? İşitme sürecini açıklamak kolaydır: Ses dalgaları hava yoluyla kulak zarına ve orta kulağa ve oradan iç kulağa, kokleaya gider ve burada elektriksel uyarılara dönüştürülür. Bunlar beyindeki işitsel merkeze iletilir ve burada bilgiye dönüştürülür.

İşitme, nefes almak gibi otomatik bir süreçtir. Bu nedenle, kasıtlı olarak kulaklarınızı kapatmıyorsanız veya işitme kaybınız yoksa, 7/24 akustik izlenimleri işliyorsunuz. Ancak bu kadar çok bilgi sizi bunaltacağından, en önemli ses sinyallerini filtreleyin. Ancak bilinçsizce algılanan gürültülerin de güçlü bir etkisi vardır.