Daha önce T.B.M.M.’de Başkomutanlık Yasası’nın süresi, iki kez görüşülmeksizin üçer aylık süreler halinde uzatılmıştı. Üçüncü uzatma üzerinde görüşmeler yapılacağı 4 Mayıs 1922’de ise mecliste farklı bir hava esiyordu. Gazi Mustafa Kemal’in diktatör olacağı duygusu taşıyan, bütün muhalifler meclis salonuna gelmişlerdi.

Mahmut Esat Bey, Fethi Okyar’a sordu:

“Gazi Paşa nerede? Niye gelmedi?”

“Grip olmuş, yatıyormuş.”

“Eyvah! Bugün kuliste acayip bir hava var. Galiba muhalifler toplantıyı terk edip, çoğunluk sağlatmayacaklar gibi…”

Sıkı muhaliflerden Kara Vasıf Bey, bazı tarafsız milletvekilleriyle kulis yapıyordu: “Başkomutanlığı sürdürebilmek için ‘taarruz edeceğim, diye hepimizi oyalıyor.”

“Oyalıyor mu?”

“Evet, ben askerim, bilmez miyim…? Üç yüz yıldır taarruz savaşı yapmamışız. Hep savunmada kalmışız. Taarruz, çocuk oyuncağı değil. Bambaşka bir ordu ister.”

(…) Fevzi Paşa, Kâzım Özalp’a: “Başkomutanlık süresi uzatılırsa ben istifa ederim.” diye fısıldadı. Sonunda, yapılan kapalı oturumda çoğunluk sağlanamadığı için toplantı yapıla¬madı ve böylece başkomutanlık süresi kanunen sona ermiş oldu. Yani bunun adı, ordu artık başsız, komutansız demekti.

(…) Fevzi Paşa, Kâzım Paşa ve Rauf Bey, beraberce Çankaya’ya çıktılar. Çok ateşi olduğu, Mustafa Kemal Paşa’nın yüzünden ve gözlerinden belliydi. Yine de misafirle¬rini tıraşlı ve giyimli olarak karşılamıştı. Kısa konuştu:

“Londra ve İstanbul, kaç zamandır Meclis’imizi etkilemek için çalışıyordu. Arkadaşlarımızın önemli bir kısmını etkilemeyi başardıkları anlaşılıyor. Kahramanı kadar gafili de, haini de çok bir milletiz…”

Fevzi ve Kâzım Paşalara baktı:

“Sizler de istifa ederseniz kriz büsbütün derinleşir. Yirmi dört saat sabretmenizi rica ediyorum. Hükümetin önerisi bir daha oylanacak. Bu oylamadan önce Meclis’i uyarmak istiyorum.”

(…) Başkomutanlık Yasası’nın düştüğü, Mustafa Kemal Paşa’nın artık başkomu¬tan olmadığı, muhaliflerce her yana duyurulmuştu. (…) Olay, İstanbul’da saray ve çevresinde, İngiliz Yüksek Komiserliği’nde ve Yunan karargâhında sevinçle karşılandı.

*

Muhalif bir grup, Kara Vasıf Bey’in şerefine, yeni açılan Anadolu lokantasında ziyafet veriyordu. Lokantada zafer rüzgârları esmekteydi. Haberi alan (yaşlı, tecrübeli ama son derece ihtiraslı, her zaman sorunun odağı olan) Ali İhsan Paşa da büyük bir ümide kapılmıştı. Yazdığı mektuplara bağlı olarak bazı şeyler olacağını beklemiş ama önünün bu kadar çabuk açılacağını hiç mi hiç tahmin etmemişti.

Bu sırada Mustafa Kemal Paşa, Çankaya’daki konutunda ateşler içinde, tutanakları inceliyor, notlar alıyor¬du. Sabaha kadar çalışacaktı. Fikriye hanım da ona hizmet için onunla birlikte sabahı sabah edecekti. Kahvesini tazeledi.

*

Meclis salonu dolmaya başlamış, oturum gizli olacağı için, tutanak kâtipleri ve dinleyiciler, içeri alınmamıştı.

(… ) Meclis Başkanı Musa Kâzım Efendi, 13.30’da toplantıyı açtı. Hüseyin Avni Bey, oturduğu yerden elini havaya kaldırarak bağırdı:

“Oturum gizli mi başkan? Gizliyse, neden gizli? Önce onu bir anlayalım!”

(…) Salonun ön sırasında yerini almış olan Mustafa Kemal Paşa ayağa kalktı ve Hüseyin Avni Beye doğru geri dönerek:

“Ben önerdim… Özel bir konuşma yapmak istiyorum” dedi ve ardından kürsüye çıkmak için başkandan izin istedi. Kürsüde konuşmasına devam ederek:

“Dünkü görüşmede rahatsızlığım sebebiyle bulunamadım. Verilen oyları ve yapılan konuşmaları bütünüyle inceledim. Sanki toplantıda bulunmuş kadar bilgi sahibi oldum.

Efendiler! Başkomutanlık Yasası’nın kabul edildiği günü bir hatırlayalım. Yunan ordusu, Ankara’ya yürümek üzereydi. Sonuç olarak başkomutanlık kuruldu ve ona yeteri kadar yetki verildi. Bu yasanın üç ay süreli olmasını öneren benim. O gün de itiraz¬lar vardı, bugün de. Şikâyetçiler yüzünden, onların toplantıyı topuca terk etmeleri, yani çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle görüşme yapılamamış, yasanın süresi uzatılamamıştır.”

Yapılan çeşitli itirazları tek tek okuyarak gereken cevapları verdi ve sonunda ka¬rar, oylanarak ekseriyetle kabul edildi. Başkomutanlık süresi 3 ay daha uzatılmış, kriz atlatılmıştı.

*

Batı Cephesi Komutanlığı, taarruz planı taslağını, incelenmek üzere Genelkurmay’a gönderdi. Cephe Komutanlığı, her olasılığı dikkate alan kapsamlı bir plan hazırlamıştı. Fevzi Paşa, planı çok beğendi, “kurt kapanı” adını taktı. Genelkurmay’da da plan üzerinde çalışılmaya başlandı. Bu çalışmalara zaman zaman Başkomutan da katıl¬maktaydı. Plan üzerinde bazı gerekli küçük değişiklikler yapılarak olgunlaştırılıyordu.

Gazi Paşa, yanında Kâzım (Karabekir) Paşa ile birlikte Kocaeli’de bulunan birlik¬leri denetlediler ve İsmet Paşa ile Sarıköy İstasyonu’nda buluştular.

“İsmet Paşam bize taarruz için bir tarih verebilecek misin?”

“Evet.”

Gazi’nin ve Kâzım Paşa’nın yüzleri güldü. Çünkü Meclis’te gerçekten büyük baskı altındaydılar.

“Henüz istediğim gibi hazırlanabilmiş değiliz ama o güne kadar eksiklerimizi tamamlayabileceğimizi sanıyorum. Ağustos sonunda harekete geçebiliriz herhalde.”

Gazi: “O vakte kadar Meclis’i oyalamak çok zor olacak ama bir şeyler yapacağız elbet.” dedi. Sonra da ayrıldılar. Önlerinde eksik, noksanlıkların tamamlanabilmesi için topu, topu 3 ay gibi bir süre vardı.

*

Rusya’dan, Doğu ve Güney Cephelerinden yollanan, İstanbul depolarından kaçırılan silahlar, mühimmat ve askerî gereçler, yavaş ama kesintisiz olarak Batı Cephesi’ne akıyordu.

Bu arada, büyük bir Fransız şilebi de Mersin Limanı’na geldi. Sipariş edilen 1.500 hafif makineli tüfek ile 100 Berlier marka kamyon getirmişti. Çok yakında 40 kamyon daha gelecekti. Eskilerle birlikte, ordunun 300 kamyonu olacaktı.

Yoksul ordu için bu, çok büyük bir olaydı!

Not: www.polatlipostasi.com dan e-gazete okunabilir; ‘yazarlar’ bölümünden de arzu edilirse tüm köşe yazılarıma erişilebilir.