Türkiye'de uzun yıllardır dillendirilen bir hayal vardır: Kendi çatısı altında, huzurla yaşayabileceği bir yuvaya sahip olmak. Bu hayal, pek çok insan için sadece barınma ihtiyacını karşılamanın ötesinde, bir güvence, bir yatırım ve geleceğe dair umutların simgesi olmuştur. Ancak son yıllarda bu hayalin giderek uzaklaştığını, adeta bir ütopya haline geldiğini görmek üzücü bir gerçeklik.

Ev fiyatlarındaki baş döndürücü artış, bu hayalin önündeki en büyük engel olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle büyük şehirlerdeki konut piyasası, orta ve dar gelirli vatandaşlar için adeta bir "girilemez bölge" ilan edilmiş durumda. Birkaç yıl öncesine kadar birikimleriyle mütevazı bir daire almayı düşünenler, bugün aynı parayla bırakın daire almayı, kirada dahi tutunmakta zorlanıyor.

Bu durumun pek çok farklı nedeni var elbette. Artan inşaat maliyetleri, döviz kurundaki dalgalanmalar, arsa fiyatlarındaki spekülatif yükselişler ve elbette arz-talep dengesizliği bu denklemin önemli parçaları. Ancak sonuç, gençlerin evlilik hayallerini ertelemesine, ailelerin daha küçük ve yetersiz koşullarda yaşamaya mecbur kalmasına ve genel olarak toplumdaki umutsuzluğun artmasına neden oluyor.

Bankaların konut kredisi faiz oranları da bu tabloyu daha da karartıyor. Yüksek faizler, kredi kullanmayı düşünenler için büyük bir yük oluştururken, mevcut borçluları da ciddi şekilde zorluyor. Devletin bu konuda attığı adımlar ve sunduğu destekler ise maalesef artan fiyatlar karşısında yetersiz kalıyor.

Ev sahibi olmanın giderek zorlaşması, beraberinde sosyal ve ekonomik pek çok sorunu da getiriyor. Kirada yaşamanın getirdiği güvensizlik ve sürekli artan kira bedelleri, insanların gelecek planları yapmasını engelliyor, tasarruf imkanlarını ortadan kaldırıyor. Bu durum, özellikle gençlerin ve yeni kurulan ailelerin motivasyonunu düşürüyor ve toplumsal refahı olumsuz etkiliyor.