İkli değişikliğine bağlı olarak yaşanan kürüsel ısınma meselesini 10 yıl önce kaleme almışım. O tarihte garipsenecek ölçüde tepkiler gelmişti. “İklim değişikliği ile tarımın ne alakası var” diyebilecek kadar cahilane yaklaşanlar bile vardı. Yine o dönemde, “Kuzey Kutbu’ndaki buzulun erimesiyle bizim köydeki buğdayın ne alakası var” diyenler bugün BBC yada National Geographic gibi kanalları izleyerek geleceğe dair kaygıları düşünmeye başladı. Yıl 2007.. Yukarı Sakarya Sulama Birliği’ne ait bir aracın bana tashih edilmesiyle birlikte 115 km’lik Sakarya Nehri’nin sınırını oluşturan bir yolda sulama, dinamolar, vahşi sulama gibi bir araştırmayı fotoğraflamıştım. O dönemde Sakarya Nehri ilk kez kurumuştu. Buna sebep olan sadece iklim değişikliği değildi elbette ama büyük ölçüde iklim değişikliği tüm Dünya’da olduğu gibi bizi de etkiliyordu. Çektiğim fotoğraflar ve aldığım notlar Ankara Üniversitesi’nde bir grup bilim adamına kaynak olacak ve Türkiye’de su konusu bilimsel olarak masaya yatırılarak Türkiye’in su fakiri bir ülke olduğu ilk kez bilimsel olarak telaffuz edilecekti. Daha sonraki araştırmalara da kaynak olduğunu sondaran öğrendiğim bu 2007 yılı araşatırma haberi süre gelen sorunu iyiden iyiye irdelememizi sağladı. Dönemin Bölge Milletvekili Mehmet Zekai Özcan diye bir adam çıkarak kahramanca bir projeyi başlatıyor. Tozlu raflardan Sakarya Nehri üzerine yapılması planlanan ve daha sonrdarah adı Gökpınar Baraöjı olarak değiştirilen bir baraj göleti projesini yeniden gündeme taşıyor. Öyle başarılı bir çayışa yürütüyor ve arkasına Polatlı köylerini de alarak gittiği her yerde hükümetin ilgili tüm bakanlık birimlerini çalıştırabiliyor. Hatta iki yıllık bir çayışmanın ardından da projeyi ihaye aşamasına getiriyor. Sorasında ise siyaset gereği Mehmet Zekai Özcan’ın milletvekili bitiyor ve aradan 12 yıl geçtikten sonra bu yıl ilk kez barajın bitireleceği müjdesi konuyu sürekli takip eden AK Parti İlçe Başkanı Aysel Demir’den geliyor. Tüm iyi niyetli çabalara rağmen ben Gökpınar Barajı’nın yine bizim tarımsal sulamamıza çare olmayacağını söyleyip, umarım söylediğim çıkmaz diyerek tarihe not düşüyorum. İlçe Tarım Müdürlüğü görevini yapan Burhanettin Sütçü ile sürekli olarak konuştuğumuz, gecenin bir yarısı telefonda bu meseleyi aklımıza gelen bir konuyla istişarelerin ardından ise Burhanettin Sütçü, Türkiye’nin ilk Su Şurası’na ev sahipliğini Polatlı’nın yaptığı çağın en önemli organizasyonunun beyni olacaktı. Hatta dönemin DHA İstanbul Müdürü Metin Özdemir ile bana “Bu Sakarya Nehri değildir, bir çay olmadığına emin misiniz?” diyerek şüpheyle karışık bir inanmamakta güçlük çekmişti. Öyle çok haber yapmışım ki, arşivi şöyle bir karıştırdığımda 2007 yılında bu yana abartı sayılabilecek bir rakama ulaşarak 700’ü aşmışım. Yıl 2021.. Bayramın 3. günü ve gazetemizin sahiplerinden Ali Rıza Ovacık’tan bir telefon alıyorum. Beraberinde Sakarya Nehri’nin yeniden kuruduğuna dair peşi sıra fotoğraflar geliyor. Ölü balıklar. Kurumuş Sakarya yatağı. Durmuş fiskiyeler. Eli belinde alın terini silmek yerine kara kara düşünen çiftçi manzaraları. Kısacası alışık olduğum benzer tablolar. Şaşırıyor muyum? 15 yılın ardından tabiki hayır!