2024 yılında Türkiye’nin “Demografik Yapısı”, 2000 yılına göre bazı değişimlere uğramıştır. Nüfus 85 Milyonu geçmiştir.
Nüfusun kabaca 65 Milyonu Türk kökenli, 15- 17 Milyonu Kürt kökenli vatandaşlardan oluşmakta olup, bu iki guruba son 5 yılda 5 Milyon dolaylarında Suriye İç savaşından kaçarak Türkiye’ye yerleşen veya yerleştirilen Suriyeli Arap’lar eklenmiştir.
Suriyeli Arapların 500 Bin kadarı Türk Vatandaşlığına kabul edilmiş, geri kalanı ise, hükümetin izniyle ülkenin hemen her yerine dağılmıştır. Sanırım statüleri, “Sığınmacı” dır.
Bunların dışında sayıları çok düşük, Afganistanlı, Ermenistanlı, Gürcistanlı, Moldovalı ve Iraklı Türkmenlerin de büyük bölümü “kaçak” olarak Türkiye’de yaşamlarını sürdürmektedir.
İktidar ve Ana Muhalefet, yukarıda sayıları belirtilen etnik grupların Türkiye’de birlikte yaşamaları konusunda hem fikirdir. Muhalefet sadece Suriyeli 4,5 Milyona yakın sığınmacının en kısa zamanda, hukuka uygun olarak Türkiye’yi terk etmesi ve kaçak göçmenler konusunda iktidarın etkin tedbirler almasından yanadır. İktidar kanadı da Suriyeli Arapların bir an evvel ülkelerine gönderilmesi yolunda politik arayış içindedir.
GİDER POLİTİKASI
İktidarın gider politikası; yıllardır dışarıdan alınan dövize endeksli borçlarla, yabancı firmalara yaptırılan görkemli; Köprüler, Hızlı Trenler ve Hatları. Metrolar, Otoyollar, Marmaray, Tüp Geçit, başta İstanbul Havalimanı olmak üzere çeşitli Hava Alanları, Şehir Hastaneleri ve Mersin Nükleer Santrali, vs. eserlerdir.
Her yılın giderleri, gelirlerinden fazla olduğu için, daha önce belirttiğim gibi bu açıklar dış ve iç borçlara dönüşmüştür. Borçların yıllık faizleri bile 15-20 Milyar Doları bulmaktadır.
Kamusal giderler çok fazladır. Devlet, Anayasa gereği halkın, sağlık ve eğitim giderlerini karşılamakla yükümlüdür. Bunlara Diyanet İşleri Başkanlığının harcamaları, Emniyet Güçlerinin (Savunma ve İç İşleri Bakanlığı) harcamaları ve diğer Bakanlıklar ile Cumhurbaşkanlığı ve TBMM harcamalarını ekleyecek olursak gerçekten karşımıza dev gibi bir gider tablosu çıkar.
Cumhurbaşkanımız “Tasarruf Tedbirlerinden” bahsetmesine rağmen, günümüzde hala devlet kurumlarına yoğun personel alımları sürdürülmektedir.
Silahlı Kuvvetlerin “savaşçı” gereksinimi için yıllardır “paralı asker” yani Uz. Çvş., Uz. Onb. Ve Uz. Erler istihdam edilmektedir,
Devletin gideri çok fazla olunca da emekli olan ve asgari ücretle çalışan memur ve işçisine, yeterli gelecek maaşı verememektedir. Yetmeyen paranın elde edilebilmesinin yegane yolu, giderleri kapatabilmek için basılan “para” dır. Bu da doğal olarak, “Enflasyonu” körüklemekte ve döviz karşısında TL. nin değer kaybı nedeniyle “alım gücü” nün devamlı düşmesine neden olmaktadır.
GELİR DAĞILIMI DENGESİZLİĞİ
Ülkenin en önemli sorunlarından birisi, “Gelir Dağılımı Dengesizliği” dir.
İktidar Partisi neredeyse 22 yıldır kesintisiz olarak Türkiye’yi yönetmektedir. Bu uzun süreç içinde, vatandaşlardan vergiler yoluyla elde edilen gelir çok büyüktür. Tabii ki giderler de öyledir hatta daha da fazladır.
Evet, devlet bünyesinde yıllarca görev yapmış ve sonunda emekli olmuş bir memur veya işçinin “asgari emekli maaşı” daha önce de değindiğim gibi, günümüz itibariyle 12.500.- TL. dir. Ama bunun yanında devletten aylık 100.000.-, 200.000.- veya 300.000.-TL hatta daha da fazla maaş alan kişi örnekleri de mevcuttur.
Burada yüksek gibi görülen bu paraların, aslında “EURO” ya indirgendiğinde Avrupa Topluluğunda çalışan düşük ücretli bir memur veya işçinin maaşına denk düştüğü görülecektir. Esas anormal olan ise yukarıda yazılan 12.500.-TL rakamıdır. Bu paranın bugünkü Euro karşılığı ise; ne yazık ki 320.- dir. Bu maaşlar bir ailenin “insanca yaşayabileceği” düzeyde olmalıdır.
(Devam edecek)