Hayatımız neredeyse baştan aşağı değişti.

Pandemi süreci bize insanoğlunun o kadarda güçlü ve dokunulmaz olmadığını bir kez daha gösterdi.

Virüs yavaş yavaş hayatımızı terk edecek.

Gerek aşı etkisi ve gerekse de diğer tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi ile yeniden serbestçe hayata devam edeceğiz.

Ancak ileride bizi en az virüs kadar hatta daha da tehlikeli bir şey bekliyor.

Hepimizin birebir katkıda bulunduğu bu konu çokta uzak görünmüyor.

İklim değişikliği halı hazırda hala çok uluslu enerji şirketlerinin kabulünü görmüyor olsa da yanı başımızda her şeyiyle kendini gösteriyor.

Küresel ısınma hala tartışılıyor.

Hala insanoğlunun ve fosil yakıtlardan kaynaklandığına yönelik tezler kabul görmüyor.

Çok uluslu şirketlerin yaptığı lobi faaliyetleri de bunu perdeler halde.

Dünya'nın yüzde 97'si okyanuslarla yani tuzlu suyle çevrili.

İçilebilir tatlı su kaynaklarının yüzde 90'ı ise buzullarda donmuş halde.

Hal böyleyken buzulların her yıl daha da fazla erimesiyle okyanuslara daha fazla tatlı su karışıyor ve hem okyanuslar yükseliyor hem de akıntı değişiyor.

Bu akıntı neden önemli diyorsanız hafızanızı tazeleyim.

El nino ve tsunami afetlerini hepimiz hatırlıyoruz.

Bilim adamları buna sebep olan şeyin iklim değişikliği olduğunda hem fikir.

Yaşanan yaz ortası selleri.

Damla yağmurun düşmediği, kar yağmayan sonbahar ve kış ayları.

Bundan 10 yıl önce küresel ısınmayı kaleme aldığımda ilçede bazı insanlar yahu bize ne küresel ısınmadan diyordu.

Takı Sakarya Nehri tarihte görülmemiş biçimde tamamen kuriyana ve her yılda kurumaya devam edene kadar.

Elbette sadece iklim değişikliği değil buradaki sorun.

Aşırı ve bilinçsiz sulama da büyük etken.

Türkiye olarak Dünya genelinde ülkeler su ile ilgili önlem almaya başladı.

Bizim tüm ülkelerden önce bunu yapmamız ve tedbirleri almamız gerek.

İçilebilir ve kullanılabilir kaynakları en verimli şekilde kullanmak zorundayız.

Bu konuda bazı devam yazılar kaleme alacağız.

O yazılarda da Türkiye'nin aslında zannedildiği gibi su zengini olmadığını sizlerle paylaşacağım.

Ancak unutmamak gerekiyor ki her birimiz daha dikkatli yaşamalı ve karbon ayak izimizi en düşük seviyede tutmalıyız.

Henüz yaşanacak başka bir dünya yok!