Ramazan ayı geldiğinde, içimde her zaman bir hüzün ve özlem duygusu uyanır. Çocukluğumun Ramazanları, o eski, sıcak ve samimi günler gözümde canlanır. Nerede o eski Ramazanlar? O mahalle iftarları, o teravih sonrası sohbetler, o davul sesleriyle uyanılan sahurlar...
Eski Ramazanlar, sadece oruç tutmakla geçmezdi. Ramazan, bir paylaşım, dayanışma ve yardımlaşma ayıydı. Komşularımızla birlikte iftar sofraları kurar, büyüklerimizden dualar dinlerdik. Çocuklar olarak, Ramazan davulcusunun peşine takılır, maniler dinlerdik. İftar sonrası sokaklar şenlenir, çocuklar oyunlar oynar, büyükler ise çay eşliğinde sohbet ederdi.
Şimdi ise Ramazanlar, sanki biraz daha yalnız ve sessiz geçiyor. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, komşuluk ilişkileri zayıfladı, iftar sofraları kalabalıklaşmak yerine küçüldü. Çocuklar, sokaklarda oyun oynamak yerine, bilgisayar başında vakit geçiriyor.
Elbette, zaman değişiyor ve hayatımız da değişiyor. Ancak, Ramazan'ın ruhunu, o manevi atmosferi kaybetmemeliyiz. Ramazan, bize paylaşmayı, yardımlaşmayı ve sevdiklerimizle birlikte vakit geçirmeyi hatırlatır. Bu değerleri yaşatmak, eski Ramazanların ruhunu yeniden canlandırmak hepimizin elinde.
Belki bu Ramazan, komşularımızla bir iftar sofrası kurabilir, büyüklerimizi ziyaret edebilir, çocuklarımızla birlikte geleneksel Ramazan etkinliklerine katılabiliriz. Unutmayalım ki, Ramazan'ın güzelliği, birlikte olmaktan, paylaşmaktan ve sevdiklerimizle geçirdiğimiz zamandan gelir.