Prof. Doğan Kuban:

“İslam Dünyası içinde Türkiye Araplar düzeyinden çok farklı bir konumdadır. Müslümanların olumsuzlukları dış etki ve komplolara bağlamaları ise yeterli değildir.

Her şeyi dış komploya bağlarsak bağımsızlığımızı yok sayıyoruz demektir. Bizi Kurtuluş Savaşı’nda bile emperyalistler yok edemediler.

Miller, bugün İslam dünyası dışında, Amerikaların, Avrupa’nın, Asya’nın hatta Afrika’nın büyük atılımlar yaptığını anımsatıyor. Ama Müslümanlarda böyle bir atılım yok. Diyor.

1.5 milyarlık geri kalmış Müslüman dünyasının önünde olan Türkiye’nin gelişmiş uygarlık düzeyinde yaşama şansı var. Fakat İslam dünyasının nefesini duymamamız olanaksız. Bu sadece aç ve fakir insanların acılarının sesi değil. Boş kafaların da takırtısı.

Türkiye’de eğitim, öğretim, demokrasi, insan hakları, kadının sosyal statüsü gibi açıklığa kavuşturamadığımız kavramları içi boşalmış, modası geçmiş tartışmaların odağı olmaktan çıkarıp, toplumun dünya ile ara kesitindeki gerçek duruma dönmek gerek.

Bu kavramları evrensel düzeyde tartışacak entelektüel birikimli politikacıları yeterli sayıda yetiştiremedik. Günlük parti söylemleri ve seçim hesapları içinde her şey buhar oluyor” diyor.

*

Yorum: Doğan Hoca’nın dediği gibi şayet “İslam dünyası içinde Türkiye Araplar düzeyinden çok farklı bir konumda” ise. Türkiye bu durumunu kesinlikle, Gazi M. Kemal ATATÜRK’ün Çağdaş devrimlerine borçludur.

Bundan başka Şeriat tarzı yaşam biçimi, adeta bir fanus gibi Müslüman bireyin üzerini örter. Birey bu tarz bir inançla donanınca, tabiri caizse 24 saat sistemiyle kesintisiz İslam’ı yaşamak durumunda kalır. Yani onun için bu yaşam tarzının dışındaki dünya yaşamı ise adeta “yalan” hükmündedir. Esas ödül ise ölüm sonrası vadedilen “cennet” tir.

Tarikatların, katı şeriat düzenini savunan radikal İslamcıların, sahte şeyhlerin; dini bütün inançlı toplumumuzu, kutsal kitabımız “Kur’an-ı Kerim” dışı uydurulan konularla sahte günahlar üreterek, “cehennem korkularıyla” etkileyen din tacirlerinin yüzyıllarca sürdürdüğü bu düzen ATATÜRK Devrimleriyle son bulmasa bile belirgin şekilde çöküşe geçmiştir.

İslam toplumu için çağdaş dünyaya yetişmenin tek çıkar yolu, “seküler” yaşam tarzıdır. Seküler olmak demek hem İslam İnancını yaşamak hem de dünya işlerine yeterli zaman ayırarak üretime katkı sağlamak demektir.

Unutmayalım ki; dünya yaşamı çok acımasızdır. Bilim kaynaklı bilgiye ulaşmadan, üzerine bir şeyler üretip eklemeden başarı elde etmek hemen hemen imkansızdır. Hele ki elde ettikleri “patentler” avantajıyla teknolojik üstünlüğü tekeline geçirmiş olan gelişmiş ülkeler; gelişmemiş veya gelişmekte olan İslam Ülkeleri veya 3ncü Dünya Ülke teknolojilerine neredeyse nefes aldırmamakta, hayat hakkı tanımamaktadır. Durum bu!

*

        İSLAM TARİHİNDE DÖNÜM NOKTASI

 

Doğan Hoca söylemine şöyle devam ediyor:

Türkler sultan kulluğundan kurtulup Türk halkı oldular. Sonra köylülükten kurtulup kentli oldular. Yarım yüzyılda kulluktan iktidara geldiler. Bu İslam tarihinde büyük bir dönüm noktasıdır. Demokrasi kavramının yüceliği kadar yüce bir sonuçtur.

Türkiye Halkın Cumhuriyeti oldu. Bu inkâr edilemez. Fakat Türkiye’de demokrasi ve cehalet, Jefferson’ın 1776’da öngördüğü gibi, çatıştılar. Kırsal halkın hiçbir demokratik ve politik deneyimi olmadığı için bu süreç seçimleri cahil bir şehzadenin tahta çıkmasına benzetti. Sandık tanrısal görevlendirmenin yerine geçti.

Müslümanların öğrenemedikleri bir gerçek var: Endonezya’dan Kuzey Afrika’ya, İran’a, Ortaasya’ya kadar hiçbir İslam ülkesinde demokrasi yok. Halk yine kul oldu. Sonuçları kargaşa cinayet, ekonomik gelişmemişlik ve cehalet.
Demokrasi olmayınca özgür öğretim yok. Özgür öğretim ve özgür araştırma olmayınca bilim ve teknoloji gelişmiyor. Bu gelişmiş ekonomilere köle olmak demek.

Bugün Batı ülkelerine akan Müslüman göçü neyi anlatıyor?
1.5 milyar Müslümanın halini görememe nasıl bir aymazlık türüdür acaba?

Prof. Doğan Kuban 27 Eylül 2013

'