İsviçreli dilbilimci F. De Saussure çağdaş göstergebilimin Avrupa‟daki öncüsüdür. Ölümünden sonra yayımlanan, öğrencilerinin bir araya getirdiği ders notlarından yola çıkılarak “Genel Dilbim Dersleri” adlı yapıtında doğal dilleri dilbilimin inceleme konusu olarak görürken, doğal dillerin dışında kalan gösterge dizgelerinin araştırılması için başka bir bilim dalının kurulmasını ön görür ve bu bilim dalını da semiologie (göstergebilim) olarak adlandırır. Saussure göstergebilim konusunda dili en önemli olarak görmektedir (Rıfat, 2013: 120). Göstergelerin ne gibi anlamlar içerdiğini, özelliklerini, bağlı olduğu yasaları göstergebilim öğretecektir. Saussure hali hazırda böyle bir bilim dalı olmadığı için onun nasıl bir şey olacağını söyleyememektedir ama kurulmasının gerekli olduğunu savunmaktadır. Dil bilimi de bu genel bilimin bir parçası olarak görmektedir (Rıfat, 2013: 120-121). Saussure‟e göre gösterge, bir kavramla onun dışavurum biçiminden meydana gelmektedir. Kavramın nasıl oluştuğu ve yerinin tuttuğu şeyin ne olduğuyla fazla ilgilenmemektedir çünkü bunu araştırmayı dilbilimcilerin işi olarak görmemektedir. Kavramın oluşma sürecini dil dışında (zihinsel ya da deneyimsel) oluşan bir süreç olarak görmektedir. Saussure kendi araştırmasının sınırını çizip dilin içinde kalmaktadır ama dil dışında gösterge dizgesi yoktur demez. Aksine beş duyumuzla algılayabileceğimiz farklı farklı gösterge türlerinin olduğunu ve kültürün gösterge dizgelerinin üzerine kurulduğunu söylemektedir. Dilbilimin, göstergebilimin çatısı altında yer alacağını söylemektedir ancak bu alanda ayrıntılara girmemektedir (Erkman, 2016: 88-89).

Saussure, Peirce‟ın gösterge nesne ilişkisinden ziyade gösterilenin gerçekle ilişkisini ele almaktadır. Öncelikle gösteren ve gösterilen ile bir göstergenin diğer göstergelerle ilişkisi üzerine durmaktadır (Fiske, 2003: 75). Saussure‟ün ele aldığı gösterge ikili bir yapıdan meydana gelmektedir. Gösteren ve gösterilenden oluşmaktadır. Zihnimizde oluşan kavram dilde bir sözcükler dışa vurulmaktadır. Kavram soyut bir haldedir. Zihnimizde kedi kavramını ele aldığımız zaman, zihnimizde sahici bir sürü kediler koşuyor demek değildir. Gelmiş geçmiş ve gelecekte bildiğimiz ve bilmediğimiz olası tüm kedileri kapsayan bir kavram var demektir. Kimse zihnimizi okuyamadığı içinde bu kavramı dışa vurmak ve kavram hakkında bir şeyler söylemek istiyorsak kavrama somut bir dışavurum yöntemi bulmamız gerekmektedir. Kavramın dışavurumu da duyduğumuz ya da söylediğimiz sözcüklerdir. Kedi kavramının hangi seslerle dışa vurulacağının bilinmesi ve karşıdaki bireyin de duyduğu sesleri nasıl yorumlayacağını bilmesi bu işlemin gerçekleşebilmesi için gerekmektedir. Saussure‟e göre gösterilen zihindeki soyut kavram, gösteren de somut dışa vurum biçimidir (Erkman, 2016: 89-90). Türkçede tavşan göstergesi kemirici bir hayvandır. Bu gösterge tavşan dediğimiz hayvanla onun adını birleştirmez. Dilbirliği bir kavramla zihinde oluşan ve ona bağlı bulunan ses imgesini birleştirmektedir. Saussure bu sesin zihnimizde oluşturduğu imgesine gösteren adını vermektedir. Gösterilen ya da kavram da nesnenin (tavşanın) zihinde oluşan tasarımıdır (Aksan, 2006: 32-33). Göstergenin nedensiz oluşu onun önemli bir özelliğidir. Tavşan göndergesiyle, t.a.v.ş.a.n göstereni olan ses bileşimi arasında bağ yoktur. Aynı kavramı, değişik insan toplulukları başka ses bileşimleriyle dile getirmektedirler. Bir başka gösterge özelliği de çizgiselliktir. İşitmeye bağlı oldukları için gösterenlerin sese dönüştürülmesi zaman çizgisi içinde, belli bir süre gerektirecek biçimde gerçekleşmektedir. Tavşan sözcüğündeki seslerin tümünü bir anda söylemek ve seslerdeki sıralamanın değiştirilmesi mümkün olmamaktadır. Onu vatnaş gibi biçimlerde sesletemeyiz. Çünkü dili Türkçe olanlar için anlamlı bir sözcük olmayacaktır. Saussure‟un gösterge kuramında değişebilirliği ve değişmezliği de vardır. Değişmezlik kavramıyla, göstergenin onu kullanmakta olan toplum açısından zorunlu oluşudur. Ana dilini öğrenirken birey, toplumun ona sunduğu dilin göstergelerini kullanmaktadır. Tavşan örneğinde, tavşan yerine başka göstergeden ya da ses bileşiminden faydalanamaz. Değişebilirlik ise dillerin zamanla değişim içinde olması nedeniyle göstergelerin de zaman içinde değişebileceklerini anlatmaktadır. Tavşan kelimesi 7. yüzyılda tabışgan olarak kullanılırken günümüzde tavşan olarak kullanılmaktadır. Göstergenin unutularak yerini bir başka göstergeye bırakması da değişebilirliğin örneklerinden sayılabilmektedir. Türkçede muallimin yerini öğretmenin alması buna bir örnektir (2006: 34-35).

'