Bazen bir müzik, bazen gözlerimizi kapattığımızda kurduğumuz hayaller ve aynı hayelleri belkide binlerce insanla ortak kurabilmek.

Dünya üzerinde binlerce yıl önce başlayan insanoğlunun hikayesinden bugüne nüfusumuz 8 milyarı aşmış.

Dünya’nın her noktasında bir inan noktacığı bulmak mümkün.

Herşeyi paylaştığımız bir dühya da neden hayatı da paylaşamıyoruz?

Size çok esvdiğim ve henüz okumamış olanlar için hayatı paylaşmaya dair püf noktalarının yanı sıra dikkat çeken örneklerin olduğu bir öyküyü satırlarıma taşıyarak paylaşmak istiyorum.

“Bir gün sormuşlar ermişlerden birine:

"Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?"

Bakın göstereyim demiş, ermiş.

Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış.

Hepsi oturmuşlar yerlerine.

Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar.

"Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş.

Peki demişler ve içmeye teşebbüs etmişler.

Fakat o da ne?

Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına.

En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.

Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.

Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa.

"Buyurun" deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarak içirirmiş.

Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan işte demiş ermiş, 'kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır ve kim kardeşini düşünür de doyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu da unutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima.