TUSAŞ tarafından üretilen Türkiye'nin ilk Milli Muharip Uçağı KAAN, ilk uçuşunu geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdi. 

Jandarma komandoların gösterisi nefes kesti Jandarma komandoların gösterisi nefes kesti

KAAN'ı üreten TUSAŞ hakkında bilgi sahibi olmak isteyen vatandaşlar, araştırmalarına devam ediyor. 

Peki TUSAŞ kimin? TUSAŞ devlet mi özel mi? Tusaş'ın sahibi kim? TUSAŞ ve TAI aynı mı? İşte detaylar...

TUSAŞ DEVLET Mİ ÖZEL Mİ?

Türk Uçak Sanayii Anonim Ortaklığı (TUSAŞ), 28 Haziran 1973 tarihinde Türkiye'nin savunma sanayiinde dışa bağımlılığını azaltmak amacıyla Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde kuruldu.

Bu hamle, Türkiye'nin savunma sanayisindeki stratejik bağımsızlığını güçlendirmek ve yerli üretim kapasitesini artırmak için atılan önemli adımlardan biri olarak değerlendiriliyor.

TUSAŞ SAHİBİ KİM?

TUSAŞ'ın yüzde 54,49’u Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’na (TSKGV), yüzde 45,45’i  Savunma Sanayii Başkanlığı’na ve yüzde 0,06’sı Türk Hava Kurumu’na (THK) aittir.

TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TAI), 15 Mayıs 1984 tarihinde Türk Ticaret Kanunu ve Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu uyarınca kurulmuştur.

TUSAŞ Genel Müdürü ise Temel Kotil'dir. 

TUSAŞ VE TAI AYNI MI?

Türk Hava Kuvvetleri'nin savaş uçağı ihtiyacının karşılanmasına yönelik olarak F-16 uçaklarının kullanılması kararıyla birlikte, TUSAŞ büyük bir dönüşüm yaşadı. 1984 yılında TUSAŞ Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TAİ), Türk-ABD ortak yatırım şirketi olarak kuruldu. Bu adım, Türkiye'nin savunma sanayisindeki yeteneklerini daha da güçlendirmek ve uluslararası alanda rekabet edebilir hale gelmek amacıyla atılan önemli bir adım olarak kaydedildi.

TAİ, F-16 uçaklarının üretimi, uçak üzerindeki sistemlerin entegrasyonu ve uçuş testlerini yaparak Türk Hava Kuvvetleri'ne teslim etmek üzere kuruldu. Bu proje, Türk savunma sanayisinin kendi yeteneklerine güvenerek uluslararası arenada başarılı bir şekilde yer edinmesinin önemli bir örneğini oluşturuyor.

TUSAŞ'ın kuruluşu ve F-16 üretimi, Türkiye'nin savunma sanayisindeki dönüşümünü ve yerli üretim kapasitesinin artışını simgeliyor. Bu hamle, Türkiye'nin savunma sanayisindeki dışa bağımlılığını azaltmak ve stratejik bağımsızlığını güçlendirmek adına atılan önemli bir adım olarak tarihe geçiyor.