Orta hâlli tüccarlardan birisi, Ni’metullah Geylânî’nin giyecek ve benzeri ihtiyaçlarını temin ederdi. Ni’metullah Geylânî, birgün o tâcirin yanına giderek, ne kadar borcu biriktiğini sordu. Tâcir, elli dirhem borcu olduğunu söyledi.'

Ni’metullah Geylânî;'

- İstersen, sana o elli dirhemi vereyim, istersen o elli dirhemi benden alma, biz de buna karşılık sana, elli bin dirhem veririz,dedi.'

Tüccar;'

- Siz bilirsiniz” dedi.'

Ni’metullah Geylânî, tâcire;'

-Yalnız elli dirhemi benden almamak husûsunda gönlün râzı mı? dedi.'

Tâcir;'

-Evet, râzı, dedi.'

Ni’metullah Geylânî;'

-O zaman git, güvendiğin birisi ile bana bu elli dirhemi bağışlayıp bağışlamayacağın husûsunda istişâre et, dedi.'

O tüccar da gidip halası ile istişâre etti. Halası onu çok severdi. Halasına, Ni’metullah Geylânî’nin söylediklerini anlattı. Halası o elli dirhemi, Ni'metullah Geylânî'den almamasını tavsiye etti. Sonra tâcir, Ni’metullah Geylânî’nin yanına gelerek;

-Efendim, o elli dirhemi gönül rızâsı ile size bıraktım, dedi.'

O zaman Ni’metullah Geylânî tâcire;'

- O hâlde git biz sana vâdimizi yerine getiririz, dedi.'

Çok geçmeden, tâcir çok para kazandı. Elli bin dirhemden fazlasına sâhip oldu.