Saadet Partisi Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç, çiftçi sorunlarını yerinde dinlemek ve yerinde inceleme yapmak için dün Polatlı'ya geldi. Kılıç, sabah saatlerinde Polatlı'daki çeşitli tarımsal kuruluşlarla bir araya gelerek, çiftçilerin sorunlarını ve taleplerini dinledi.
Ziyaretlerine Polatlı Ticaret Borsası ile başlayan Kılıç, ardından Polatlı Ziraat Odası'nı ziyaret etti. Çiftçilerin yaşadığı zorlukları ve sektörel sorunları yerinde gözlemlemek isteyen Kılıç, parti binası önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Milletvekili Kılıç’a; Saadet Partisi Ankara İl Başkanı Ahmet Yazıcı, SP Polatlı İlçe Başkanı Mehmet Kara ve yönetimi ile partililer eşlik etti.
MİLLETVEKİLİ KILIÇ, ZEKAİ KÖSEOĞLU İLE GÖRÜŞTÜ
Saadet Partisi Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç, Polatlı Ticaret Borsasında çiftçi ve tüccarlarla yaptığı görüşmelerin ardından Polatlı Ziraat Odası Başkanı Zekai Köseoğlu'nu ziyaret ederek tarımsal verimlilik, zirai don olayları, iklim değişikliklerinin etkileri ve üretici sorunları hakkında bilgi aldı.
Sakarya nehri ve çevre bölgelerde bu yıl yaşanan zirai don, kuraklık ve ani sıcaklık değişimleri, tarımsal üretimde ağır kayıplara neden oldu. Saadet Partisi Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç, Polatlı Ziraat Odası Başkanı Zekai Köseoğlu’nu ziyaret ederek çiftçilerin sahadaki gerçek durumunu dinledi. Görüşmede özellikle soğan ve pancar üretiminde yaşanan kriz dikkat çekti.
KÖSEOĞLU: "POLATLI BU YIL CİDDİ KAYIPLAR YAŞADI"
Ziraat Odası Başkanı Zekai Köseoğlu, Türkiye’nin soğan ihtiyacının yaklaşık %30’unu karşılayan Polatlı’da bu yıl ciddi kayıplar yaşandığını belirtti. “70 bin dekarlık alanda ekili soğanın %30’u zarar gördü. 10 bin dekar alan sürülmek zorunda kaldı. İkinci kez ekim yapılamıyor çünkü toprağa uygulanan ilaç, tekrar çıkışı engelliyor.”
Seyrek ekim, hastalıklar ve yetersiz yağış sebebiyle soğan veriminde büyük düşüş yaşanırken, çiftçiler hem ürün kaybı hem de maliyet artışıyla boğuşuyor.
PANCAR VE BUĞDAY TEHLİKEDE
Pancar üreticileri de susuzluk nedeniyle mağdur durumda. Yaklaşık 50 bin dekarlık pancar alanı neredeyse hiç su alamadı. Yeniden ekim yapan çiftçiler, dekarda ortalama 3.000 TL zarar etti.
Buğdayda ise verim düşüşü ve kalite kaybı endişesi hâkim.
“Don olayları ve sıcak rüzgarlar nedeniyle buğday başaklarının uç kısımları boş kaldı. Yüksek kesimlerde bile en fazla 250 kilo verim alındı. Oysa ortalama 400-500 kilo alınması gerekiyordu.” Toplantıda TARSİM tarım sigortası sistemine olan güvensizlik de dile getirildi. Çiftçiler, sistemin karmaşık yapısı nedeniyle zararlarını alamadıklarını ifade etti. Ayrıca, bazı çiftçilerin sigorta yaptırmak için verim değerlerini düşük göstermesi; tespit sırasında gerçek değerlerin farklı çıkması nedeniyle tazminat alamamasına yol açıyor.
"TARIMIN VE HAYVANCILIĞIN KALBİNDEYİZ"
Vekil Kılıç, ziyaretlerin ardından ilçe binası önünde basın açıklaması yaptı. Kılıç, yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Polatlı’da, tarımın ve hayvancılığın kalbinde bir aradayız. Cumamız mübarek olsun, basın toplantımız hayırlara vesile olsun diyor, her birinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Üretimin merkezi olan bu bölgede, sorunları yerinde görmek ve çözüm çağrısını birlikte yükseltmek istiyoruz. Buğday, arpa, soğan ve süt burada sadece bir ürün değil. Geçim kaynağıdır. Gelecektir. Umuttur. Ancak bu ürünleri yetiştiren insanlar zor durumda. Üretiyorlar ama kazanamıyorlar.
Tarlada çalışan, ahırda sabahlayan insanlar, hayatlarını idame ettirmekte zorlanıyor.
Bunun birçok nedeni var. En başta gelen sebep: Tarım ve hayvancılık politikalarının üreticiyi korumaması. Destekler yetersiz. Planlama zayıf. İthalat kolay. Yerli üretici sahipsiz.
Bu yıl buğday üreticisinin en büyük beklentisi prim desteğiydi. Geçtiğimiz yıllarda ton başına verilen destek, üreticinin ayakta kalmasına katkı sağlıyordu. Ama bu yıl, buğday için beklenen prim verilmedi.
Bu karar, çiftçiye açık bir mesajdır: “Sen üretme.” Desteksiz bir fiyat, artan maliyetler karşısında çiftçiyi yalnız bırakır. Buğday sadece bir ürün değil, bu memleketin temel gıdasıdır. Buğdayda üretimin azalması demek, ekmeğin yabancıya emanet edilmesi demektir. Bu anlayışı kabul etmiyoruz.
Aynı tabloyu soğanda da yaşıyoruz.
SOĞAN TARLADA, ÜRETİCİ BORÇTA KALDI
Bugün Polatlı’da soğan tarlada maliyetin bile altında fiyatlara satılıyor. Üretici ürettiği ürünü 3–4 liraya vermek zorunda kalıyor. Toplam maliyetini bile karşılamıyor. Bu durumda çiftçi nasıl üretecek? Nasıl ailesini geçindirecek? Soğan tarlada çürüyor, üretici borcunu ödeyemiyor. Diğer yanda tüketici pazarda aynı soğana 12–15 lira ödüyor. Aradaki farkı kim alıyor? Bu sistem kime hizmet ediyor?
Bu tablo, üreticinin sistem dışına itildiğinin resmidir. Bu tablo, tarımda çözülmenin sessiz itirafıdır.
İthalata bağımlı hale gelmek istemiyorsak, bu yanlıştan hemen dönülmelidir. Buğdayda destek yeniden verilmeli, soğanda alım garantisi uygulanmalı, çiftçinin emeği korunmalıdır. Mazot pahalı. Gübre pahalı. Yem pahalı. Nakliye pahalı. Fakat tarladaki ürün ucuz. Çiftçi ürettiği ürünü maliyetinin altına satıyor. Tüketici ise yüksek fiyat ödüyor. Üretici kaybediyor. Tüketici kaybediyor. Kazanan aracı zincirleri, ithalat lobileri ve bir avuç zengin oluyor. Bu yapıyı değiştirmek zorundayız.
Tarımda alım garantisi olmayan bir sistem, üreticiyi belirsizliğe mahkûm eder.
Hayvancılıkta yem ve süt fiyatı arasındaki dengesizlik besiciliği bitirir. Plansızlık, köyü boşaltır. Toprağı sahipsiz bırakır. Yıllardır söylüyoruz: Yerli üretim desteklenmezse bu ülke ithalata bağımlı hale gelir.
İthalat çözüm değil. Geçici rahatlamadır. Uzun vadede üretimi azaltır. Üreticiyi bitirir.
Türkiye’nin tarımsal potansiyeli yüksektir. Ancak bu potansiyel, doğru planlama ile ortaya çıkar.
Kooperatifler etkili çalışmalı. Pazarlama sistemleri yeniden düzenlenmeli.
Hal yasası çıkmalı. Aracı zinciri denetlenmeli. Üreticiyle tüketici arasındaki mesafe kısalmalı.
Tarım sadece ekonomik bir konu değildir. Aynı zamanda stratejik bir alandır.
Kendi gıdasını üretemeyen bir ülke, bağımsızlığını da sürdüremez.
"KIRSALDAKİ İNSANLAR MAĞDUR EDİLEMEZ"
Kuraklık ve don gibi afetler, tarımsal üretimi tehdit ediyor. Ancak bu tehdide karşı çiftçiyi yalnız bırakmak doğru değil. Küresel dayatmaların ürünü olan yasalarla bunu yapamazsınız, çitçiyi mutlaka yerli ve milli yasalarla koruyabilirsiniz. Geçtiğimiz hafta meclis genel kurulundan geçirilen İklim Kanunu bu haliyle üreticinin yükünü artırıyor. Yeni zorunluluklar getiriyor ama destek sunmuyor. Bu kanun, çiftçiye yüklenen sorumlulukları artırıyor. Fakat üretim maliyetlerini hafifletmiyor. Çiftçi hem üretecek, hem çevreyi koruyacak, hem de bu maliyeti üstlenecek. Bu adil değil. İklim politikaları, çiftçiyi koruyan bir sistemle birlikte yürütülmelidir. Çevreyi korumak önemlidir. Ancak kırsalda yaşayan insanı mağdur ederek bu korunma sağlanamaz.
Maden Kanunu da benzer problemlere sebebiyet veriyor. Tarım arazileri madencilik faaliyetlerine açılıyor. Meralar enerji şirketlerine peşkeş çekiliyor, mera alanları daralıyor. Verimli topraklar, ruhsat alan şirketlerin insafına bırakılıyor. Yer altı zenginlikleri yer üstü üretimini tehdit ediyor. Toprak elden gidiyor. Su kaynakları kirleniyor. Bu tablo kabul edilemez. Maden Kanunu, kırsal halkın görüşü alınmadan uygulanamaz. Mera alanları, ormanlık bölgeler, su havzaları kesin korunmalıdır.
Tarım toprakları, gıda güvenliğinin teminatıdır. Bu alanlar üretim dışına çıkarılamaz.
Biz bu konuda çok netiz: Tarımsal üretim, kısa vadeli kâr uğruna feda edilemez.
Üreticinin sesi duyulmalıdır. Kararlar masa başında değil, tarlada alınmalıdır.
"HER KÖYE ZİRAAT MÜHENDİSİ GEREKİYOR"
Kıymetli hemşerilerimiz; Biz Saadet Partisi olarak; yerli üretimin stratejik öneminin her zaman farkındayız. Biz, tarımı sadece bir ekonomik faaliyet olarak görmeyiz.
Bizim için tarım, bağımsızlık demektir. Bereket demektir. Ülkenin temel direğidir.
Yıllardır “önce üretim” dedik. “Önce çiftçi” dedik. “Önce ahlak, önce emek” dedik.
Bugün de aynı noktadayız. Çiftçiyi, üreticiyi, hayvancılıkla uğraşanı korumak bir lütuf değil; bir görevdir. Devletin asli görevlerinden biri, üreticinin maliyetini düşürmek, gelirini artırmaktır.
Mazotta, gübrede, yem ve ilaçta vergi yükü azaltılmalıdır. Üreticiye zamanında ödeme yapılmalıdır.
Kooperatifler, gerçek anlamda üretici lehine çalışmalıdır. Yerli tohum teşvik edilmelidir. GDO’suz, sağlıklı ürün üretimi desteklenmelidir. Hayvancılıkta kendi yemimizi üretmeli, dışa bağımlılığı sona erdirmeliyiz. Besiciye uzun vadeli, düşük faizli kredi imkânı sunulmalıdır. Çiftçinin borcu ertelenmemeli, silinmelidir. Tarım ve hayvancılık, istikrarla kalkınır. Plansızlıkla değil. Biz Saadet Partisi olarak bu sorunları biliyoruz. Çözüm önerilerimiz hazır;
• Her köye ziraat mühendisi, her ilçeye tarım destek ofisi kurulsun diyoruz.
• Destekleme ödemeleri tek elden, şeffaf şekilde yapılsın istiyoruz.
• Destekler kanunda belirtildiği gibi milli gelirin en az %1’ine tekabül edecek şekilde zamanında ödenmelidir diyoruz.
• Üretici her sezon başında ne kazanacağını bilsin istiyoruz.
Bu çağrıyı sadece Polatlı’dan değil, Anadolu’nun her köşesinden yükseltiyoruz.
Çünkü biliyoruz ki Polatlı’daki üreticiyle Van’daki çiftçi aynı kaderi yaşıyor. Sorun ortaktır. Çözüm de ortak akılla üretilmelidir. Parti farkı gözetmeden, herkesin ortak meselesidir bu. Bu yüzden çağrımızdır: Meclis’te, hükümette, belediyelerde kim görev alıyorsa, üreticinin hakkını savunsun. Tarımı ihmal eden, ülkesini ihmal eder. Hayvancılığı dışlayan, kırsalı dışlar. Köyünü terk eden millet, geleceğini şehir kalabalıklarında kaybeder. Bizim hedefimiz bellidir: Üreten bir Türkiye. Kendi kendine yeten bir Türkiye. İthal eden değil, ihraç eden bir ülke istiyoruz. Tarımıyla, hayvancılığıyla, sanayisiyle güçlü bir Türkiye mümkün. Ama bunun yolu; üreticiyi ayağa kaldırmaktan geçiyor. Alım garantisi, teşvik, kooperatif desteği, vergi indirimi, planlı üretim. Bu beş başlık sağlanırsa tarım da kalkınır, kırsal da ayağa kalkar. Aksi hâlde sorunlar büyür, kırsal boşalır, kentler yoksullaşır.
YERLİ ÜRETİMİ KORUMA ÇAĞRISI
“Değerli basın mensupları, kıymetli Polatlılılar; Sonuç olarak şunu net biçimde söylüyoruz:
Tarım, millî bir meseledir. Hayvancılık, stratejik bir alandır. Yerli üretici, bu ülkenin omurgasıdır.
Toprak, mal değildir; emanettir. Hayvan, servet değil; nimettir. Üretici, yük değil; berekettir.
Bu bakışla meseleyi ele alırsak, hep birlikte çözebiliriz. Biz bu iradeye sahibiz. Bu bilinçle konuşuyoruz. Çiftçiye kulak verilmeden, tarımsal kalkınma sağlanamaz.
Hayvancıya sahip çıkılmadan, gıda güvenliği sağlanamaz. Yerli üretim güçlenmeden, bağımsızlık korunamaz. Bu kürsüden bir kez daha sesleniyoruz: Gelin, hep birlikte üreticiyi ayağa kaldıralım.
Gelin, bu toprakları birlikte savunalım. Gelin, yerli üretimi birlikte koruyalım. Saadet Partisi olarak biz, bu yolda kararlıyız. Çiftçimizin yanındayız. Hayvancılıkla uğraşan kardeşlerimizin yanındayız.
Yerli üretimin, yerli emeğin, yerli alın terinin yanındayız. Siz yeter ki üretmeye devam edin.
Biz sizin sesinizi Meclis’te, belediyede, meydanlarda duyuracağız. Çünkü biz biliyoruz:
Tarlada izi olmayanın, pazarda sözü olmaz. Çiftçiye değer vermeyen bir ülke, geleceğini ithal eder.
Ve biz, böyle bir geleceği reddediyoruz. Biz, bu millete yakışanı istiyoruz: Alnı açık, başı dik, bağımsız bir Türkiye. Bu temenniyle basın toplantımızı sonlandırıyor, hepinizi Allaha emanet ediyorum.”