Biga Yarımadası’nın güneybatı ucunda yer alan Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Asya Kıtasının en batı ucundaki Babakale Köyü'nde bulunan Babakale Kalesi, 18. yüzyıl Osmanlısının deniz güvenliği politikalarının somut bir yansıması olarak dikkatleri üzerine çekiyor.
Babakale Kales, efsanelerle iç içe geçmiş hikayesi, mimari detayları ve içinde barındırdığı yapılarla ziyaretçilerini zamanda yolculuğa çıkarıyor. 1723 yılında çıktığı sefer sırasında fırtınaya yakalanan Osmanlı Padişahı III. Ahmed’in Babakale kıyılarına sığınmasıyla başlayan bu hikâye, bölge halkının korsan saldırılarından duyduğu endişeyle saraya ulaşan sesinin yankısı olarak biliniyor.
MAHKUMLARA SERBESTLİK VAAT EDİLMİŞ
Padişah’ın fermanıyla Kaptan-ı Derya Mustafa Paşa’ya kale yapımı görevi verildiği Damat İbrahim Paşa’nın desteğiyle de tarihler 1725 yılını gösterdiğinde inşaatın başladığını tariki kaynaklardan öğreniyoruz. Bu süreçte ise kale inşasında çalışan mahkûmlara serbestlik vaat edilmiş ve kalenin tamamlanmasıyla özgürlüklerine kavuşmuşlardır. Bugün hâlâ ayakta olan çeşme ise, 5 kilometrelik bir su hattıyla inşa edilmiş olup tabir-i caizse Osmanlı'nın mühendislik başarısını ortaya koyuyor.
İlk yapıldığında “Hırz-ül Bahir” yani “Deniz Sığınağı” olarak anılan kale, zamanla burada medfun olan Latif Baba’nın hatırasıyla Babakale adını almış durumda.
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın damadı olan Mustafa Paşa’nın vakfiyesinden anlaşıldığı üzere, sadece kale değil; hamam, cami, dükkân ve liman yapıları da bölgeye kazandırılmıştır. Bugün kale dışında hâlâ ayakta duran cami, hamam ve çeşmeler ise adeta kanıt niteliğinde.
Babakale Köyü'ne uğrayanların görmeden dönmemeleri gereken birisi olan Babakale Kalesi (Hırz-ül Bahir) görülmeye değer noktalardan birisi.