Dini hayatımızda sıkça yaşadığımız hususlardan biri de yemindir. Günlük konuşmalardan alış verişlerdeki pazarlıklara, birilerini ikna etme çabalarından bazı hususları ispatlama gayretlerine, dil alışkanlığı olarak yapılanlara varıncaya kadar sıkça ağzımıza aldığımız yeminin dini açıdan değerlendirmesi nasıldır? Dinen yeminle ilgili ne gibi hükümler vardır? Yapılan yeminlere riayet edildiği veya edilmediği zaman ne gerekir? Polatlı İlçe Müftüsü Hayri Cihangeri merak edilen soruları yanıtladı.

YEMİNİN ÖNEMİ

Yeminin Müslümanın hayatında önemli bir yeri vardır. Ağız alışkanlığı ile yemin kastı olmaksızın kullanılan yemin lafızlarının dışında bilinçli olarak yemin eden Müslüman, ya söylediğine Allah’ı şahit tutmuş olmakta veya Allah’a söz vermiş bulunmaktadır. Dolayısıyla dinen geçerli bir mazeret bulunmadığı sürece yeminine bağlı kalmak durumundadır. Kur’an-ı Kerim’de, "Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı bilir. Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın. Allah bununla sizi ancak imtihan eder. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır" (Nahl 16/91-92) anlamındaki âyetler, müminlerin meşru yeminlerine bağlı kalmalarının gereği ve ehemmiyeti hususunda önemli mesajlar içermektedir. Müslüman gereksiz yere yemin etmemeli, fakat yemin ettiğinde de- bu yemin meşru bir yemin ise -mutlaka ona bağlı kalmalı ve yeminini bozmamalıdır. Çünkü yemin, yukarıda da belirttiğimiz gibi Allah’ı şahit tutmak anlamına gelir. Yemin bazen bir ihtiyaç haline gelebilir. Yargılama hukukunda bir ispat vasıtası veya tezkiye unsuru olarak yemine başvurulması bunun örneklerindendir. Kur’ân-ı Kerim’de vasiyet edecek kişinin şahit tutarken şahitlerin nasıl yemin edeceklerini açıkça zikretmesi de ihtiyaca binaen yemine başvurulabileceğini göstermektedir (Maide 5/106-108). En güzeli dilimizi yemine alıştırmamaktır. Dilini yemine alıştıran bir kişi, yaptığı yeminleri unutarak veya başka sebeplerle bozabilir ve böylece dinen sorumlu konuma düşer. Böyle bir duruma düşmemek için dilimizi yemine alıştırmamalıyız.

YEMİNİN MAHİYETİ VE MEŞRUİYETİ

Yemin, sözlükte kuvvet ve sağlamlık anlamına gelmektedir. Bundan dolayı sağ ele yemin denmektedir. Terim olarak ise, bir işi yapıp yapmamak veya bir şeyin doğruluğu veya yanlışlığı hususunda sözü güçlendirmek için Allah'ın adını özel bir biçimde anmaktır. Mesela ‘Vallahi falan işi yaptım veya yapmadım yahut yapmayacağım veya yapacağım’ demek bir yemindir. Yemin dilde kullanılan en önemli tekit ve pekiştirme unsurlarındandır. Bunun içindir ki insanlara hitap eden ve insanlar için indirilmiş bulunan Kur’ân-ı Kerim’de de yemin etkin bir şekilde yer almıştır. Kur'ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamberin Sünneti yeminin meşrû olduğunu göstermektedir. Kur'ân-ı Kerim’de Cenab-ı Hak yarattığı bazı önemli şeylere yemin etmiştir. Sözgelimi Kur’ân’da kaleme ve yazıya yemin edilmiştir ki bu İslam’ın ilme verdiği önemi ortaya koymaktadır. Bazı sureler yeminle başlamaktadır. Rasûlüllah (a.s.) ihtiyaç hissettiğinde bizzat kendileri de yemin etmişlerdir. Onun yemin ederken en çok kullandığı tabirlerden birisi: ‘Canım (veya Muhammed'in canı) elinde olana yemin ederim ki…’ diye başlayan yemin kalıbıdır. Yemin ya: ‘Vallahi, Billâhi, Tallahi’ denilmekle Allah'ın zatına veya Allah'a yemin edilmesi âdet haline gelen ‘Rahman ve Rahim’ gibi mübarek isimlerinden birine veya ‘Allah'ın izzeti ve kudreti’ gibi sıfatlarından birine and içmekle olur. Allah'dan ve O'nun sıfatlarından başka şeylere, mesela peygamberlere, yaratıklardan birinin başına ve hayatına yemin edilmez. ‘Kasem ederim’, ‘Yemin ederim’, ‘Şehadet ederim’, ‘Allah  ile ahd olsun’, ‘Üzerime yemin olsun’, ‘Üzerime ahd olsun’ sözleri de birer yemin sayılır. Allah’ın isim ve sıfatları söylenmeden yemin amacıyla kullanılan bir takım ifadelerin yemin sayılabilmesi için toplumun örfü ölçü alınmaktadır. Bu bakımdan toplumumuzda kullanılan ‘Kur’an çarpsın, Kabe hakkı için, ekmek çarpsın’ gibi sözlerin de yemin olarak değerlendirilmesi ve bu şekilde yapılan yeminler bozulduğu takdirde keffaret ödenmesi gerekir. Aynı şekilde İslâm terbiye ve âhlâkına son derece aykırı olmakla birlikte ‘Şöyle yaparsam kâfir olayım’ yahut ‘Yahudi, Hıristiyan olayım’, yahut ‘Allah'ın kulu, Peygamberim ümmeti olmayayım’, yahut ‘Kıblesi başka tarafa olanlardan olayım’ yahut ‘Allah ruhumu imansız alsın’ yahut ‘Peygamberin ümmetinden olmayayım’ gibi sözleri yemin maksadı ile söyleyen kişi bu sözlerle yemin etmiş olur. Bu gibi sözlerden sakınmak gerekir. Ağzından böyle bir söz çıkan kişi, hemen tevbe edip Yüce Allah’tan af ve bağışlanma dilemelidir. Yeminin şakası olmaz. Yeminin ciddisi de şakası da geçerli olur. Bu bakımdan şaka ile de olsa yemin etmemelidir. Yeminlerin hükmü, örfte kullanılan sözlere göredir. Yemin edenin maksad ve niyetine göre değildir. Yapılan yeminin geçerli sayılması için yemin eden kişinin akıllı ve ergenlik çağına ulaşmış olması şarttır. Delinin ve çocuğun yemini sahih olmaz.

YEMİN'İN ÇEŞİTLERİ

Yemin, üç çeşittir. Bunlar boş yemin (yemin-i lağv), yalan yemin (yemin-i ğamus) ve söz yemini (yemin-i mün’akide) dir.

BOŞ YEMİN

Boş yemin (Yemin-i Lağıv), dil alışkanlığıyla yemin amacı olmaksızın günlük konuşmalarda kişinin ağzından çıkan yemin ile yanlışlıkla yahut doğru olduğu zannedilerek yapılan fakat gerçeği yansıtmayan yemindir. Bu çeşit yeminden dolayı keffaret gerekmez. Bundan dolayı Allah'ın affetmesi ve bağışlaması umulur. Mesela bir kimse, borcunu ödemedigi halde ödediğini zannederek yemin etse; böyle bir yemin, boş yemin (yemin-i lağv) olur.

YALAN YEMİN

Yalan yemin (Yemin-i Gâmus), kasten yalan yere yapılan yemindir. Mesela borcunu ödemediğini bildiği halde bir kişinin borcunu ödediğine dair yaptığı yemin bu kabildendir. Yalan yeminler, büyük günahlardandır. Yüce Allah’ın kişiyi sorumlu tutacağı asıl yemin, işte bile bile yalan yere yapılan bu tür yeminlerdir. Bu tür yeminlerin vebalini keffaret de temizleyemeyeceği için bunların keffareti yoktur. Diğer bir deyişle bunun günahından keffaret ile de kurtulmak mümkün değildir. Yalan yere yemin eden kişinin işlediği bu büyük günah sebebiyle tevbe etmesi, Allah'tan af dilemesi ve istiğfarda bulunması gerekir.

SÖZ YEMİNİ

Söz yemini (Yemin-i Mün'akide), mümkün bulunan ve geleceğe ait olan bir şey hakkında yapılan yemindir. ‘Vallahi ben yarın borcumu vereceğim, vallahi ben falan kimse ile konuşmayacağım’ denilmesi gibi. Bu yemin yapılacak veya yapılmayacak bir işe Allah’ı şahit tutmak anlamına geldiği için adeta yemin edilen hususta Allah’a söz verilmiş olmaktadır. Bunun için bu yemine, daha anlaşılır bir ifade olmak üzere söz yemini demeyi seçtik. Söz yemininde, farz olan bir ibadeti terk etmemek, bir haramı işlememek gibi dini vecibeleri yerine getirme veya haramlardan sakınma türünden işler için yapılan yeminlere bağlı kalınması ve yeminin bozulmaması gerekir. Bu tür yeminlerin bozulması hem keffaret gerektirir hem de günaha sebep olur. Tevbe ve istigfar etmesi gerekir. Ayrıca yemin keffareti öder. Bazı yeminlerin ise dinen bozulması gerekir. Söz gelimi namaz kılmamak, içki içmek, adam öldürmek gibi Allah’ın haram kıldığı bir şeyi yapmaya yemin eden kişinin bu yeminini bozması gerekir. Bu, dini bir zorunluluktur. Böyle bir kişinin yeminini bozması sonra da yemininin keffaretini vermesi ve böyle bir yemin ettiği için de Cenab-ı Hakka tevbe ve istiğfar edip bağışlanma dilemesi gerekir.

YEMİN KEFFARETİ

Kişinin gelecekte bir şeyi yapacağına veya yapmayacağına dair ettiği yeminin (mün’akide yemin) bozulması halinde keffaret gerekir. Günümüzde yemînin keffâreti, on fakiri sabah akşam  günde iki öğün doyurmak yahut bir fıtır sadakası miktarından az olmamak üzere, yiyecek bedelini kendilerine vermek veya on fakiri giydirmektir. Bunlardan birini yapmaya gücü yetmeyenler ise, yemin keffareti olarak, ardarda üç gün oruç tutarlar. Bir şeyi yapmamak için yemin eden bir kimsenin yeminine uyması gerekir.  Ancak yemine uyulduğu takdirde, bir vazife veya bir iyiliğin yapılmaması gibi bir şey söz konusu ise yemin bozulur, sonra da keffaret verilir. Fakat dinen yapılması sakıncalı olan bir şeyi yapmamak için yapılan yemine uymak gerekir. Böyle bir yemini bozan kimsenin de yemin keffareti ödemesi ve Cenab-ı Hak'tan af dilemesi gerekir. Haram işlemek, ibâdet yapmamak gibi dinen yasaklanmış şeyleri işlemek için yemin eden kişi hemen yeminini bozmalı ve yemin keffareti vermelidir. Keffaretler, bir yönüyle dünyevi açıdan bir cezadır. Uhrevi açıdan da yemini bozmaktan dolayı Ahirette karşılaşılacak cezadan kurtuluş için bir ibadettir.