Yunan Ordusunun üst düzey komutanlarından olan Trikopis ve Digenis’e ait grubun, dağ şartlarına ve açlığa dayanabilme gücü kalmamıştı. Subayların çoğu, askerlerin tümü teslim olmak istiyorlardı. General Trikopis, bu isteğe bir süre karşı koyduysa da askerin kesin tavrı karşısında, sonunda teslim olmayı kabul etmek zorunda kalır.

31 Ağustos günü ordunun ana kuvvetleri İzmir yönünde hareket ederken diğer kuvvetler Eskişehir ve kuzeyinde bulunan düşman üzerine taarruza geçer. Bütün yolları Türk ordusu tarafından kapatılan Yunan cephe komutanı Trikopis, Uşak’taki Murat Dağı’nda kıstırılır. General Trikopis’in ilginç bir teslim oluş hikâyesi vardır:

Ahmet Çavuş, yanında iki erle, keşif için Murat dağına tırmanıyor.
Bir kuytuda, birkaç Yunan subayını görünce, tam el bombasını fırlatmaya hazırlanırken... Yunan subaylar ellerini kaldırıp, teslim oluyorlar.

Daha sonra Yarbay Hüseyin Hüsnü Bey ile Tabur Komutanı Fuat bey

birlikte oraya geliyor. Yarbay Hüseyin Hüsnü bey, "Ahmet Çavuş" diyor:
“Kimi esir aldığını biliyor musun?”
“Ne bilem kumandanım... Yunan gavuru işte!”
“Ahmet Çavuş, sen Yunan Başkomutanı General Trikopis'i esir aldın.


General Trikopis esir düşünce, yaverine Kılıcını kırdırır. (…) General Digenis ve 13. Tümen Komutanı Albay Kaimbalis, iki kolordunun ve beş tümenin kurmay başkanları, kurmayları, topçu komutanları, 580 subay, 985 er, 100 makineli tüfek ve 12 dağ topuyla, Minkarip adlı küçük bir köyde, Inci Ordu’dan bir birliğe teslim oldular.

(…) General Trikopis ve Digenis’i, önce 4. Kolordu Komutanı Kemalettin Sami Bey, sonra 1. Ordu Komuranı Nurettin Paşa, daha sonra Cephe Komutanı İsmet Paşa kabul etti. İsmet Paşa, kısa bir konuşmadan sonra, iki kolordu komutanını, Mustafa Kemal Paşa’nın huzuruna götürerek Paşa’ya takdim etti.

Esirler, Başkomutan’ın masasının karşısındaki iki iskemleye oturdular. Trikopis biraz daha dinç görünüyordu ama Digenis bitkindi. Başkomutan, sağına Fevzi Paşa’yı, soluna İsmet Paşa’yı almıştı. Savaştan konuştular. Salonun sonundaki aralıkta Halide Edip Hanım, Ruşen Eşref, Mahmut Bey, yaverler ve bazı kurmay subaylar, derin bir dikkatle bu tarihî sahneyi izlemekteydiler.

Üç yılda nereden nereye gelinmişti? O şamatacı, acımasız, kibirli Yunan ordusunun yerinde artık yeller esiyordu. Özerk İyonya yönetimi de Bizans İmparatorluğu’nu diriltme hülyası da tarihe karışmıştı.

Mustafa Kemal Paşa, muhteşem Fransızcası ile konuşmasının sonunda Trikopis’e: “Hacianesti yerine başkomutanlığa atandığınızı biliyor musunuz?” diye sordu. “Hayır.” “Bildirmek için sizi arıyorlardı.” “Durumunuz bu işte mareşalim. Yönetim her zaman olayların gerisinde kaldı. Sonuç da tabii böyle oldu.” Utanç içinde önüne baktı. “Üzülmeyin general. Siz vazifenizi yaptınız. Artık misafirimizsiniz…”

                                                            ***

           Esir Yunan Generali Trikopis İle İlgili İlginç Bir Hikâye!

Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan, konuyla ilgili Haldun Ersanlı isimli okurundan çok ilginç bir e-posta mesajı alır. Mesajda şöyle denmektedir:

“Selamlar Emin Bey, ben Haldun Ersanlı. Dostunuz rahmetli (büyükelçi) Özcan Davas'ın yeğeniyim. Dedem, annemin babası Tümgeneral cerrah Muhtar Davaz genç mezun bir tabip olarak Çanakkale Savaşı'na katılıyor. İstiklal Savaşımızda Aydın cephesinde. Trikopis teslim alındığında dedemi doktor yaver olarak kendisine veriyorlar ve tutsak olduğu dönemde, Ankara ve Kırşehir’de kendisine hizmet ediyor.

Savaş sonrasında dedem Roma'ya, ihtisasını yapmak üzere amcası büyükelçi Suat Davaz'ın yanına gidiyor ve her nasılsa dedem ve Trikopis Roma'da sık sık görüşüyorlar.

Ailede anlatılanlara göre Trikopis dedeme tahsili sırasında maddi destek veriyor. Uzun yıllar mektuplaştılar.

Annem, dedemin 1980'de vefatından sonra kitapları ve o mektupları Numune Hastanesi'ne bağışlamış. İlginizi çekeceğini ümit ederek (Kırşehir'de esir kampında çekilen fotoğrafı)gönderiyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.”

Çölaşan, yazısında şu ifadeleri kullandı: Bir başkomutan düşünün, esir düşen düşman ordusu başkomutanının yanına esir kampında bile genç bir doktoru yaver olarak görevlendiriyor.” “Okurum Haldun Ersanlı'ya teşekkür ediyorum.”

'

'