Değerli okurlarım. Bu yazımda sizleri, hani biraz nostalji olsun diye çocukluğumun geçtiği İstanbul’a götürmek istiyorum. Yıl 1961-63 arasıydı, o yıllarda bir Ortaokul öğrencisiydim. Hem okula gidiyor, hem de öğleden sonraları, Fatih semtinde, Hırka-i Şerif camiine 100 metre kadar uzaklıkta bulunan bir bakkal dükkânını işleten (rahmetli) babam Kahraman Küçükbiçmen’e yardım ediyordum.

Neden Hırka-i Şerif camiinden bahsettim ona geleceğim; bu cami Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz tarafından 1851 yılında yaptırılmış, İstanbul’un önemli camilerinden biridir. Nedeni ise malum, Peygamberimizin Hırkasının bu camide muhafaza ediliyor olması.

Halkın gözünde kutsal olan bu hırka, her Ramazan ayının 15nde caminin içinde bulunan camlı kapalı bir bölmede halkın ziyaretine açılıyordu. Beni ilgilendiren şey ise, yine aynı gün caminin bahçesinde kurulan ve açılan tezgâhlarda her türlü dini eşyalar, kokular, kitaplar ve benzeri şeylerin satıldığı pazardı. Çünkü kardeşim Orhan ile birlikte oraya gidip, bir tezgâhta hatırlıyorum çeşit çeşit bez mendiller satar, harçlığımızı çıkarırdık.

Gelelim halkın gözünde kutsal olan Hırka-i Şerif’in ziyaret olayına. Önce şunu söylemeliyim. Ramazan ayının 15 oldu mu, diyebilirim ki Türkiye’nin her yerinden oluk oluk ziyaretçi akınına uğrardı camimiz. Hırka caminin birinci katında bulunan koridorda ziyarete açılırdı. Ben de giderdim. Halk adeta birbirini çiğnercesine, dualar okuyarak, ağlaya ağlaya hırkanın önünden geçerek dışarı çıkardı diyeceğim ama...

Hırkanın önüne gelince ziyaretçiler duraklar, gitmek istemez, duygu yükünden düşer bayılır, erkekler erkek, kadınlar da kadın görevliler tarafından bayılanlar bir kenara götürülüp yüzü gözü suyla yıkanır, kolonyalanırdı. Tıpkı “Tarkan”ın konserlerindeki gibi… Tıkanıklığı aşmak için yine görevliler yardımcı olurdu.

Yani anlaşılan müthiş bir dini ritüeldi…

Ama kıymetli okurumun aklınıza şu soru gelebilir: “Yazar acaba durup dururken neden anlattı bu hikâyeyi?”

Neden anlattığımı izah edeyim: Esas size anlatmak istediğim, yine aynı padişah Sultan Abdülaziz zamanında yaşanmış çok ilginç bir olay var. Adı “Nalın-ı şerif !”

Onu da bir dahaki yazımda anlatayım… Kalın sağlıcakla.

Not: www.polatlipostasi.com dan e-gazete okunabilir; ‘yazarlar’ bölümünden de arzu edilirse tüm köşe yazılarıma erişilebilir. Bana köşe yazılarımla ilgili görüş ve fikirlerinizi yazabilirsiniz.  İlhan Küçükbiçmen