Cüzzam bilindiği en basit tarifiyle “Lepra” adı verilen bir mikroorganizmanın yol açtığı, sinir sistemi ve deri üzerinde tahribata yol açan, organları etkileyebilen bulaşıcı bir hastalıktır.

Ülkemizde bu hastalığın adı anıldığında akla ilk gelen isimlerin başında, aynı zamanda Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği kurucusu olan Prof. Dr. Türkan Saylan gelir.

Bu yazıda Türkan Saylan hocamızın ülkemizde, alışılageldik üzere “Cüzzam” hastalarının kendilerini toplumdan soyutlamasının önlenmesi ve hastalığın tedavisi konularında, canını hiçe sayarak bir Doktor olarak yaptığı çalışmalardan bahsedeceğim. Ama gelin önce bu dahi insanın çok renkli Akademik yaşam öyküsüne bir göz atalım.

Türkan Saylan 1963’te İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdi ve ardından 1964-1968 yılları arasında SSK Nişantaşı Hastanesi’nden Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanlığını aldı.1968 yılında İst. Üni. Tıp Fak. Dermatoloji (deri) Ana Bilim Dalı’nda Başasistanlığa başladı.

1971’de İngiliz Kültür Heyeti’nin bursuyla İngiltere’de ileri eğitim gördü, 1974'te Fransa’da ve 1976’da yine İngiltere’de kısa süreli çalışmalar yaptı. 1972’de doçent, 1977’de de profesör oldu.

1976 yılında Lepra (cüzzam) çalışmalarına başladı, Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı’nı kurdu. 1986’da kendisine, bilimsel çalışmaları nedeniyle  Hindistan’da “Uluslararası Gandhi Ödülü” verildi. 2006 yılına kadar Dünya Sağlık Örgütü’nün Lepra konusunda danışmanlığını yaptı. Uluslararası Lepra Birliği’nin (ILU) kurucu üyesi ve başkan yardımcısı oldu. Bunlardan başka daha sayamayacağım birçok dernek ve poliklinik ve Akademi’nin kuruluşunda görev aldı ve 1981-2002 yılları arasında 21 yıl gönüllü olarak Sağlık Bakanlığı İstanbul Lepra Hastanesi Başhekimliği görevini sürdürdü. Yakalandığı Kanser hastalığı ile yıllarca yaptığı savaşa ne yazık ki 18 Mayıs 2009 tarihinde yenik düşerek aramızdan ayrıldı.

Hayatının en değerli yıllarını, doğunun dağında taşında, suyu akmayan, helâsı olmayan köylerde, Cüzzam taramaları yaparak geçirdi.

Cüzzam hastalarını bahçe içinde bir eve topladı ve onları hiç tatmadıkları bir duyguyla mutlu etti. Onun gerçek dostları cüzzamlılar oldu. Kendini onlara feda etti. Yaşamının büyük bir bölümünü onlara ayırdı.

Dr. Türkan Saylan cüzamlılarla ilk tanışma anıları için şöyle diyor:

“1958 yılında staj yaparken Bakırköy Akıl Hastanesi’ni ziyaretimizde, ömrümde ilk defa cüzzamlıları görmüştüm. Çok sarsıldım, adeta perişan oldum ve doktorluk ihtisasımı bu konuda yapmaya o an karar verdim.

Rehberimiz: “Hazır buraya gelmişken, bir de cüzzamlıların pavyonuna uğrayın, onlar hakkında da bilgi edinirsiniz,” demişti.

Akıl Hastanesi’nde elliye yakın ahşap bina vardı. Bunların biri cüzzamlılara ayrılmıştı. Diğer binalardan dikenli tellerle soyutlanmış olan bu binada yaşayanlar, yalnızlığa terk edilmişlerdi. Akıl hastalarının artıklarıyla karınlarını doyurur, kendi aralarında yaşar, diğer hastaların yanına gidemezlerdi. Başvuranlar burayı âdeta bir sığınma evi olarak kabul eder, memleketlerine asla geri dönmek istemezlerdi.

Köylerde, kasabalarda, adı cüzzamlıya çıkanlardan herkes kaçardı çünkü; Cüzzamlı kızlar, kocaya varamaz, erkeklerine kimse ne kız ne de iş verirdi. Askere alınmazlar, insan arasına karışamazlardı.”

Bu açıklamaları dinlerken, yüreğim parçalanıyordu.  “Arkadaşlar, tel örgülerin ardındaki pavyona giderken yanınıza yaklaşanlar olursa sakın onlara ellerinizi değdirmeyin, hep uzak durun.” diye tembih etti rehberimiz. Bahçe duvarının dibine yakın bir küçük tepenin önünde durduk. Önümüzdeki çukur alanda boyaları dökülmüş, tahtaları kararmış üç bakımsız baraka vardı.

Rehber seslendi. Paçavralar içindeki hastalar, barakalardan birer ikişer dışarı çıktılar. Gözleri görmeyenler, diğerlerinin omuzlarına tutunarak; sakatlar, değneklerine dayanarak titrek bacaklarının üzerinde yavaş yavaş, bulunduğumuz yere yaklaştılar. Ben donup kalmıştım, bir korku filmi seyreder gibiydim.

Rehber onlara seslendi: “Ellerinizi gösterin!” Öğrencilerden yana hayvan pençesini andıran eller uzandı. “Şimdi de ayaklarınızı gösterin!” Cüzzamlılar bu kez de ayak parmakları deforme olduğu için ayakkabı giyemediklerinden, paçavralara sarılı ayaklarını kaldırıp uzatmaya çalıştılar, bize doğru.

Mideme bir sancı saplandı. Gözlerim karardı, sendeledim İnsanların, vahşi hayvanlarmış gibi muamele görmeleri karşısında perişandım. Üzgündüm. İsyan noktasındaydım.

Cüzzam hakkında geniş bilgi edinmeye, işte o uykusuz geçirdiğim haftanın sonunda karar verdim. Kesin tedavisi vardı cüzzamın!

Not: Prof. Dr. Türkan Saylan yaşamını sadece cüzam hastalarının tedavisine adamadı. O aynı zamanda, ünü tüm dünyaya yayılmış bir eğitim kahramanıydı. Önun bu ulvi özelliğinden, kurduğu Çağdaş Eğitimi Güçlendirme Vakfı’ndan da daha sonra bahsedeceğim.