Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın Paris’te düzenlenecek olan konferansa, Osmanlı haklarını savunması amacıyla katılması için davet, İstanbul’daki işgal kuvvetleri Fransız temsilcisi tarafından kendisine iletilmiş, haber İçişleri Bakanlığı resmi yayınından ve ajans haberlerinden duyurulmuştu.

Bu haber üzerine Ferit Paşa’ya acil bir şifre gönderdim. Birer kopyasını da bana bağlı tüm birimlere bilgi için ilettim. Bu mesajda Ferit Paşa’ya kibar bir dille; katılacağı toplantıda kesin olarak devlet ve ulusun tam bağımsızlığının savunulmasının şart olduğunu tavsiye ettim.

Savunma Bakanı tarafından 8 Haziran 1919 tarihinde İstanbul’a geri çağrıldım. Gizlice soruşturmam üzerine kimler tarafından ve neden çağrıldığımı o günlerde Genelkurmay Başkanı olan Cevat Paşa’dan öğrenmiştim. Bu süre içinde bütün ordu guruplarıyla temas sağlanmış, ulus mümkün olduğu kadar aydınlatılarak dikkatli ve uyanık bir duruma getirilmiş, ulusal örgüt kurma düşüncesi yayılmaya başlamıştı. Genel durumu artık bir komutan sıfatıyla yürütüp yönetmeye devam olanağı kalmamıştı.

Yapılan geri çağırma emrine uymamış ve yerine getirmemiş olmakla birlikte, ulusal örgüt ve hazırlıkların yönetimine devam etmekte olduğuma göre, kişisel olarak “isyancı” durumuna geçmiş olduğuma şüphe yoktu. Bundan sonra yapılacak olan girişim ve eylemlerin bir an önce kişisel olmaktan çıkartılarak, kesin olarak bütün bir ulusun birlik ve dayanışmasını sağlayacak ve temsil edecek bir heyet adına olması gerekliydi.

Sivas’ta genel bir ulusal kongre toplama kararı:

Bu amaçla 18 Haziran 1919 tarihinde Trakya’ya verdiğim direktifte işaret ettiğim bir noktanın uygulama zamanı gelmiş bulunuyordu. O nokta; Anadolu ve Rumeli ulusal örgütlerini birleştirerek, bir merkezden temsil etmek ve yönetmek üzere, Sivas’ta genel bir ulusal kongre toplamaktı. Bu amacın sağlanması için yaverim Cevat Abbas Bey’e 21/22 Haziran 1919 gecesi Amasya’da yazdırdığım genelgenin temel noktaları şunlardı:

  1. Vatanın bütünlüğü, ulusun bağımsızlığı tehlikededir.

  2. İstanbul hükümeti üstlendiği sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum, ulusumuzu yok olmuş gibi göstermektedir.

  3. Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.

  4. Ulusun içinde bulunduğu durum ve koşulların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür sesle dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak bir ulusal heyetin varlığı zorunludur.

  5. Anadolu’nun her bakımdan en güvenli yeri olan Sivas’ta ulusal bir kongrenin hızla toplanması kararlaştırılmıştır.

  6. Bunun için bütün illerin her sancağından ulusun güvenini kazanmış üç temsilcinin, mümkün olan en kısa zamanda yetişmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir.

  7. Her olasılığa karşı bu mesele bir “ulusal sır” olarak tutulmalı ve temsilciler gerekli görülen yerlerde yolculuklarını kendilerini tanıtmadan yapmalıdırlar.

  8. Doğu illeri adına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır. Belirtilen tarihe kadar diğer illerin delegeleri de Sivas’a ulaşabilirlerse, Erzurum kongresinin üyeleri de Sivas genel toplantısına katılmak üzere hareket ederler.


Bu yazdıklarım dört gün önce Trakya’ya vermiş olduğum direktifin aynısıydı. Fark ise bunun Anadolu’ya bildirilmesiydi. Bunları ben bir odada tek başıma karar vermedim. Evet, hazırlanan tüm taslakların altında benim imzam var ama o sıralarda Genelkurmay Başkanım bulunan Albay Kazım Bey’in ve yaverim Muzaffer Bey’in ve sivil makamlara şifre eden bir memur efendinin ve bundan başka da bazı imzalar mevcuttur.

Yorum: Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın, İstanbul’u işgal etmiş İtilaf Devletleri Fransız temsilcisi tarafından Paris’te yapılması düşünülen bir toplantıya Osmanlı Devleti adına katılma daveti gerçekten çok manidardır. Bunun anlamı bana göre; “bu toplantıda bizim fikirlerimizi destekle” dir.

İşte bu tehlikeyi sezen Mustafa Kemal Paşa, (güvenmediği) Ferit Paşa’yı uyarma ihtiyacı duyuyor. Tabi ondan sonra da beklenen oluyor, kendisini görevinden alıyor ve İstanbul’a çağırıyorlar. Yani “isyancı” durumuna sokuyorlar. Bu durum zaten Mustafa Kemal Paşa’nın beklediği bir şeydir.

Atatürk hiç vakit kaybetmeden, bir taraftan Erzurum’da yapılmasını planladığı kongreyi oluştururken, diğer taraftan da ülkenin geleceğini güvence altına alacak tarihi kararların alınacağı Sivas’ta acilen bir konferans organize ediyor. Bu işleri de yakınında bulunan güvendiği birkaç kişiyle gerçekleştiriyor.

Burada bir şey çok dikkatimi çekti. Sivas kongresine illerden üçer delegenin en kısa zamanda gönderilmesi direktifi veriliyor ama onlar bu zorlu yolculuğu ödeneksiz, harcırahsız mı yapacaklar? Yol boyunca nerelerde konaklarlar, ne yer içerler, hiç belli değil. İşte bu kahramanlar böyle yokluklar içinde mücadele etmişlerdir.

O yokluklarla boğuşulan, meşakkatli günleri günümüz uygulamaları ile karşılaştıracak olursak çok üzülürüz diye düşünüyorum. Nasıl mı? Örnek vereyim:

'

  1. 2016 Şubat’ında Sn. Cumhurbaşkanı’mızın özel zırhlı aracı bir askeri kargo uçağı ile Güney Amerika’da bulunan Şili’nin başkenti Santiago’ya gönderilmiş. Onun yerine oradan çok daha uygun harcamayla benzeri zırhlı bir makam aracı kiralanamaz mıydı?


'

  1. Ankara Beştepe’ye yapılan Cumhurbaşkanlığı Sarayının, 2019 yılı Sayıştay raporuna göre, günlük harcaması tam 10 milyon TL. imiş! Bu masrafa bir de günümüz penceresinden yani 2023 yılından bakarsak, o rakamın en az üçe katlandığını rahatlıkla görebiliriz diye düşünüyorum.


'

  1. Ülkemizin 2021 yılı itibariyle kamu dış borcu 240 milyar $. Bu borç yükümüze bir de gittikçe açık veren bütçemiz varken, soruyorum Allah aşkına bu devasa parayı nasıl ödeyeceğiz?