Hem Ulusal Egemenlik, hem de Çocuk Bayramının 102. Yıldönümünü kutluyoruz. Şimdi izin verirseniz bu güne nasıl ve hangi şartlar altında ulaşıldığı konusunda sizlere aydınlatıcı, özet bilgi sunmak istiyorum. Şimdi gelin, bizi Yeni Türk devletinin oluşumuna döşenen zorlu sürecin nasıl başladığına bir göz atalım.

1915 Çanakkale gibi muhteşem bir zafere rağmen, I. Dünya Savaşını kaybeden Almanların safında yer aldığımız için adeta idam fermanı niteliğindeki Mondros Mütarekesini 30 Ekim 1918’de imzalamak durumunda kaldık. Bu acımasız mütareke ile Anadolu ve Rumeli’ deki topraklarımız emperyalist İtilaf devletleri tarafından işgal edildi. Bu işgal karşısında ne yazık ki konunun muhatabı olan Osmanlı Padişahı Vahdettin ve Sadrazamı Damat Ferit Paşa kendilerinden beklenen tepkiyi göstermekten aciz kalmışlardır. Bilerek veya bilmeyerek yaptıkları tek olumlu şey ise; Doğu Karadeniz bölgesinde Rumlar ile Türkler arasında meydana gelen problemleri çözmek amacıyla Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya göndermek olmuştur.

19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan M. Kemal Paşa’nın yaptıklarını ileride yeri geldikçe tek tek anlatacağım ama şimdi onun 27 Aralık 1019 günü Ankara halkının ve ünlü Seymenlerinin muhteşem karşılamasıyla Ankara’ya ayak basmasını yazmam gerekliydi. Bu önemli olayın üzerinden 2 ay gibi bir süre geçtikten sonra, 17 Şubat 1920 günü, düşman işgaline tepki vermek için Osmanlı Meclis-i Mebusanı, ülkenin bölünmez bütünlüğünü ve bağımsızlığını içeren Misak-ı Milli kararlarını yayınladı.

Bundan sonra başını İngilizlerin çektiği İtilaf Devletleri 16 Mart 1920’de İstanbul’u işgale başlamıştır. İşgali ise Manastırlı Hamdi Efendi gizlice çektiği telgraf ile derhal Heyeti Temsiliye Başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya bildirmiştir. İşte bu tarihi telgraf, 23 Nisan 1920 Cuma günü dualarla açılacak olan T.B.M.M’nin en önemli kilometre taşlarından biri olmuştur.

İşgalden 2 gün sonra, İngilizlerin kapısına dayandığı Mebusan Meclisi ise birleşimine bir daha açılmamak üzere ara vermişti. İstanbul’daki Meclis’in görev yapamaz hale gelmesi üzerine, istilacı düşman güçlerinin engellemesi oldukça zor olan yeni bir; ama bu sefer Padişah’ın değil halkın iradesine dayanan Mebusan Meclisi’nin Anadolu’nun bağrında bulunan Ankara’da acele oluşturulması fikri doğmuştu. Fikir babası ise tabii ki M. Kemal’di.

Mustafa Kemal, bu fırsatı değerlendirdi ve zaten haftalardır kafasında kurduğu Meclis projesini hızla uygulamaya koydu. Meclis-i Mebusan’ın kapanmasından 24 saat sonra, yani 19 Mart 1920 günü yayımladığı bir bildiriyle, pek yakında Ankara’da olağanüstü yetkilerle bir Meclis toplanacağını ilan etti. İstanbul’ da bulunan milletvekilleri, yeni seçilenler, saraydan umudunu kesenler, Ankara’da kendilerine yeni bir başlangıç yapmak isteyenler yola koyulmuşlardı bile. Artık, yeni doğmakta olan bağımsız bir Ulus’un inşası için atan kalplerin sesi Ankara’dan duyuluyordu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçilen milletvekilleri ve İstanbul’dan gelen milletvekilleri ile birlikte 23 Nisan 1920’de Ankara’da büyük bir coşku ile açılmıştır.

Açılış konuşmasını en yaşlı (75) üye sıfatıyla Sinop Milletvekili Şerif Bey yapmıştır. Ardından Mustafa Kemal Paşa söz alarak, Meclis’in olağanüstü yetkilerle görev yapacağını ifade etmiş ve sonra da meclis ilk günkü oturumuna, bir sonraki gün toplanmak üzere ara vermiştir. Meclis 24 Nisan 1920 günü yaptığı toplantıda Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Paşa’yı Başkan seçmiştir. T. B. M. M.nin açılmasıyla birlikte Heyet-i Temsiliye’nin görevi sona ermiş, onun yerine, alınan kararları uygulayacak bir hükümetin teşkili çalışmalarına başlanmıştır. Bu amaçla verilen önergenin en önemli maddelerinden birisi şöyledir:

“Mecliste yoğunlaşan milli iradenin, doğrudan doğruya vatanın mukadderatına el koymuş olduğunu kabul etmek temel ilkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin üstünde bir kuvvet yoktur.” Yapılan oylama sonucunda, “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir,” anlamını içinde barındıran bu çok önemli maddenin yanında, “T. B. M. M. başkanı aynı zamanda kurulacak olan hükümetin de başkanı olacaktır”, maddesi de kabul edilmiştir.

Bundan sonraki süreçte T. B. M. Meclisi, İstiklal Savaşı ile ilgili kararların alınmasında milletimizin tek temsilcisi olmuştur. Meclis İstiklal Savaşını başarılı bir şekilde yönetmiş, savaş kazanılınca da 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyeti resmen ilan etmiştir.

Meclisin açılışının birinci yıldönümünde, 23 Nisan “Ulusal Egemenlik Bayramı” olarak kutlanmıştır. Daha sonra Mustafa Kemal Paşa tarafından, 23 Nisan 1929’da bayram şenliğine çocuklarımız da dahil edilerek, adı “23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak değiştirilmiştir.

M.Kemal ATATÜRK’ün 1938 yılında aramızdan ayrılışından 41 yıl sonra, çok partili Türkiye Cumhuriyeti döneminde, 23 Nisan 1979’da çıkarılan bir kanunla “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” kavramı son olarak, tüm dünya çocuklarını da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Her 23 Nisan’da, yaklaşık bir hafta süren “Uluslararası Çocuk Şenliği”ni TRT organize etmektedir.

Çocuklar…Bayramınız kutlu olsun. İlhan Küçükbiçmen