Rüyalar, uyurken zihnimizi ele geçiren düşler bütünüdür. Rüyalarımız bilinçaltımızda yaşadığımız isteklerin, duyguların gece uyuduğumuz zaman düşlerimize girmesi sonucu oluşur.
Rüyalarımızın bazı geceler uyandığımızda gerçek olmasını istediğimiz kadar bazı gecelerde ise bir daha o rüyaları görmek bile istemeyiz.
Rüyalarımız gün içinde bastırdığımız duygularımızı, yaşadığımız olayları, ya da yaşamak istediğimiz hayalini kurduğumuz isteklerimizin bilinçaltımıza yerleşerek uyuduğumuz zaman gördüğümüz düşlerdir.
Rüyalarda bazı kişilerin olayların farkında olup rüyalarını kontrol edebilme özelliği olduğu gibi olayları yönetebilme, istediği zaman kendini uyandırabilme durumları olabilir. Bazı kişilerin ise rüyalarında hiçbir şey görmeyip siyahlık olduğunu belirtmeleri görülmüştür.
Çok rüya görmek ise kişinin uyandığı zaman gördüğü rüyaların bir kısmını unutması ile sonuçlanır. Uyandığı an o rüyaları hatırlasa bile daha sonradan unutabilme ihtimali olabiliyor. Kişi çok rüya gördüğü için uyandığı zaman uykusunu alma hissiyatı olmuyor bu durumda da zihnen ve bedenen kendini yorgun, bitkin hissedebiliyor.
Kişi rüyasından ne kadar çok etkilenirse uyandığı zaman rüya sanki gerçekmiş gibi kişinin etkisinde kalabiliyor.
Rüyamızda gördüklerimize benzer bir olay yaşanırsa eğer bunu rüyalarımıza bağlarız ve gördüklerimize benzetiriz.
Gördüğümüz rüyaların ise simgeleri, nesneleri açısından bir anlamları olabilir. O yüzden rüyaları hatırladığımız kadar uyandıktan sonra rüyanın neye işaret ettiğine dair bir açıklama arayışına gireriz.
Rüyada kabus olarak nitelendirdiğimiz rüyalar kişinin rüyadan uyanmak istese bile uyanamadığını, günlük hayatta yaşadığı zorlukları, kişinin bilinçaltında yaşadığı travmaları temsil edebilir. Rüyalardan dolayı uykular bölünebilir ve kişi kendini ertesi gün dinç hissetmeyebilir.
Uykuya dalacağımız zaman rüya görmeyi düşünmeden uyumak daha bilinçli bir uyku geçirmemize neden olabilir ve ertesi gün kendimizi dinlenmiş ve dinç bir şekilde güne başlamış bulabiliriz.