Yüreğimin ortasında kor ateşler içinde demir dövülür.

Sabah’ın şavkı ile suya batırırken demirci, uyanır ruhum.

Uyanan ruhumun içinde izler, izler ettiğin kelam ve bir bardak çayda masa başında…

Onca yıldan sonra can bulur, yüreğime dokunan gülüşün. Gülüşün beni hayata bağlar. Küheylan gibi dörtnala kaşar, ruhum. Ruhum ayaklarının önünde, kaldır başını bak!

Adam ateşin içerisinden çıkardığı demiri betonun üzerine koyup elindeki çekiç ile vurmaya başladı… Ses rahatsız etmiyor aksine tuhaf bir dinginlik veriyordu. Dövülen demire gayri ihtiyari gözlerim dalmıştı demircinin “kimileri terbiyeyi dövmek olarak anlar, sen ne dersin?” diye sorduğunu bile işitmemiş idim demirin ucunu bana uzatınca kendime geldim… Usta demiri göstererek sorusunu tekrarladı

“eee sen ne dersin?”

“ neyi usta”

- “diyorum ki kimileri terbiyeyi dövmek olarak anlar” gözlerim demire geri döndü belliydi, Usta ustalığını yapacaktı.

Osman usta sen bu demiri ateşte yakıp neden sonra çekiçle dövüyorsun ki demirle ne alıp veremediğin var? Usta gülümsedi ve tam senden beklediğim cevap’ dedi.

Yüzüm öne eğilmiş başka da diyecek bir şey bulamamış idim ama aklımdan neler geçmiyordu ki; Rahmetli Dedemin anlattığı hikâye gözümün önünden film şeridi gibi geçiyordu

Sopayla kilime, halıya vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, onun tozunu ve kirini almaktır. Senin içinde benlikten tozlar var. O tozlar, halının tozları gibi birkaç kere vurmakla geçmez. Allah sana dert ve kederi seni temizlemek için verir. Hem sen sanır mısın ki marangoz tahtayı yontmak, onu mahvetmek için dağıtır; doğramacının, marangozun gönlündeki isteğe uydurmak içindir… Allah da seni içinde bulunan asıl gayene ulaşman ve hayatını o şekilde şekillendirmen için sana dert verir… Ve daha bir ay öncesine kadar iliklerime kadar şahit olduğum o cümle yine dökülür dudaklarımdan “zül celali vel ikram”

Onca sesin içinde daldığım yerden kurtulmuş ustayı izlemeye dalmıştım. Büyük bir hayranlık ile izliyordum demirin demir olmaktan çıktığı o anları. Yüreğimin içinde demirci demir döver. Ettiği kelam beni benden alıp bir kapı eşiğine gönderir…

Usta benim az ötemde duran henüz on iki yaşlarındaki sıska çırağına ‘çay getir ablana’ dedi. İşini bitir beraber içeriz Usta dememe kalmamıştı. ‘Olur, mu öyle sen seversin çayı. Hem muhabbet dediğin çay ile olur yoksa sen kendi kendine konuşuyorsun.”

İnce belli bardağın içinde nazlı nazlı süzülüyordu çay. Anlat bakalım ne düşünürsün böyle. Bir şey düşünmüyorum usta ne düşüneyim bildiğin gibi her şey. “Öyle deme her şeyi bilen Allah. Sen bize olanı biteni anlatacaksın ki haberdar olalım.”

Geldim, usta geldim… Kaçış noktamın aslında varış olduğunu idrak ede ede geldim. İnsanlığımın başını ezdiler ama baktım köz var, kırıntı kalmış işin ehline gittim. Sen demiri dövüyorsun ya adam olayım diye bende beni dövsün istedim ama kitapla adam mı dövülür diye sormadan da edemedim. Sonra aklıma Üstadın kitabı geldi, sorduğum sorudan utandım. Sustum… Bıraktım ne olacak diye izliyorum usta…

Usta kısık gözlerini üzerime dikip “yürümek isteyene yol biter mi?” dedi. Sen çok sabırsız, tez canlısın hemen olsun bitsin istiyorsun ama olmaz meyve bile olgunlaşmak için zamanını bekliyor. Bak kızım bu hayat böyle geçmez. Buraya en son ne zaman geldiğini hatırlıyor musun? “Bilmiyorum Usta”

Sen seni dinleme, bak bazen çalıyı dolanmak her zaman iyidir.

“Eyvallah Usta da olmaz.”

Gözün kara, cengâver duruyorsun ama yorulursun bak kendine nasıl değiştin farkında değil misin?

Köz sönmeden demir dövülmekten vazgeçilir mi, usta? Bak köz hale yüreğimde üfleyip yanmayı bekliyor… Kaçıncı çayımdı bilmiyorum kelamların ağırlığını hissetmeye başlamıştım. Usta demiri bırakıp sözleri ile beni dövüyordu.

Ve son vuruş;  Uğruna savaştığın dava aslında o dava olmadığını anladığında yıkılırsın. Davan kelam olsun kitapla adam dövülür mü deme bak seni dövmeye başlamışlar. Oku, yaz… Arada gel böyle iki lafın belini kıralım. Hadi bakalım köz geçmesin…

Ustanın demir sesleri uğurlamak için ayaklanmıştı, sıska çırak konulara mana aramak istercesine yüzünü dikmiş bir şey dememi bekliyordu.  “Ustanın elini bırakma oldum sanıp kaçma”…

Velhasılıkelam… Olanlar var birde ölenler önemli olan ölmeden olanlar…