Köy enstitülerinin kaldırılması kararıyla, bana göre Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, eşi emsali görülmemiş bir “eğitim katliamı” na acımasızca imza atılmıştır. Aşağıda özelliklerini ve kaldırılma nedenlerini okuyacağınız köy enstitülerimiz, şayet kaldırılmayıp, tüm ülke sathına yaydırılıp, sayıları çoğaltılarak günümüze kadar gelseydi, sizce ülkemiz, eğitim düzeyi ve gelişmişlik açısından acaba nerelerde olurdu? Hiç düşündünüz mü bu inanılmaz kaybı? Örnekleyerek açıklayacağım.


Evet, Köy Enstitüleri 82 yaşında. 17 Nisan 1940’ta kurulmuş olan köy enstitülerinin üreten, özgür insanları; genel bilgi, öğretmenlik, kültür derslerinin yanı sıra tarım ve iş dersi de veriyordu.


Öğretmen ve öğrenci emeğiyle tarla tarımı, sebzecilik, meyvecilik ve hayvancılık yapılırdı. Yetişen öğrenciler, gittikleri yerlerde köylüye önderlik ederdi.


Millî Eğitim Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla, köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların, yatılı olarak beş yıl süreyle bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere gönderilerek, bu sefer öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kurulan ve tamamen Türkiye’ye özgü olan bu eğitim projesini, dönemin Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel yönetmişti.


Hasanoğlan Köy Enstitüsü


Örneğin, Ankara’nın Elmadağ İlçesine bağlı bir köy olan Hasanoğlan’da 1941 yılında bir Köy Enstitüsü açılmasına karar verilmiştir. Bu Enstitünün diğerlerinden farkı ise; onlara Öğretim Üyesi veya Müfettiş yetiştirmek amacıyla kurulmuş olmasıdır.




  1. Dünya Savaşı yıllarının zor koşulları altında, 1944’e değin köy enstitülerinin sayısı yirmiye ulaşmıştı. Tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında köy enstitüleri açıldı. Öğretmenler, köylülere hem örgün eğitim verdi, temel bilgileri kazandırdı hem de modern ve ilmî tarım tekniklerini öğretti. Örneğin; kızlar biçki-dikiş, dokuma-örgü, zirai sanatlar; erkekler de marangozluk, demircilik, yapıcılık kollarından birini seçerek, okullarını bitirinceye değin, iş derslerinde seçtikleri alanda ustalaşırlardı.


Ayrıca, halk sağlığının temel elemanı olan köy sağlık memurları yetiştirilirdi. Ustalık diploması alan öğrenciler, köy enstitüsündeki bütün yapıları kendileri inşa eder, tarım ürünleri, sebze ve meyve yetiştirir, inek, at, koyun, keçi, tavuk, arı besler, bunların hem yetiştirme ve bakımlarını öğrenir hem de güçlerinden ve ürünlerinden yararlanırlardı.


Toplam 10 yılda 21.000 mezun verildi. Bunun 17.000’i öğretmendi. Aynı yıllarda, Millî Eğitim’de ilköğretim seferberliği de başlatılmıştı. Buna ek olarak, köy enstitüsünün derslik inşası, etrafındaki bahçesinin hazırlanma işine köylülerin de katılması, onları rahatsız etmiş, bir de köy enstitüsü çıkışlı öğretmenlerin üretim rehberliği yapacak olmaları da toprak ağalarını huzursuz etmişti.


Bir de bunlara ek olarak, ABD’den Türkiye’ye 1947 yılında Günaltay Hükümeti’nin istemi üzerine gelen James Baker başkanlığındaki heyetin, yaptığı incelemeler sonucunda hazırladığı raporda; meslek okullarına ağırlık verilmesi, köy enstitülerinden vazgeçilmesi isteniyordu. Köy enstitüsü uygulaması, Hasan Âli Yücel’in, 1946’da Millî Eğitim Bakanlığı’ndan ayrılmasına kadar sürmüştü.


Yücel’den sonra yerine Millî Eğitim Bakanı olan Reşat Şemsettin Sirer zamanında, Meclis’te bulunan muhalif milletvekillerinin yoğun baskılarına dayanılamayarak çıkartılan bir kanunla, köy enstitüleri, köy öğretmen okullarına dönüştürüldü.


 Geleceğimize ışık tutacağı belli olan bu pratik ilim yuvaları, daha sonra da Demokrat Parti döneminde, 27 Ocak 1954’te “komünist yetiştirildiği” iddiasıyla kapatılmışlardı.


Fakir Baykurt, Ümit Kaftancıoğlu, Talip Apaydın, Mahmut Makal, Pakize Türkoğlu, Birsen Başaran, Ali Dündar ve Dursun Akçam gibi önde gelen yazarlar ve düşünürler, bu okullarda yetişmişti.


O enstitülerde öğretim gören bugünün aydınları, şöyle diyorlar:


Samsun Lâdik Akpınar Köy Enstitüsü mezunu Ahmet Usta,


 “Köy enstitüleri, çağdaş düşünen, üreten, özgürlükten ve bilimden yana, toplumu geliştirecek bir insan yetiştiriyordu. Aslında köy enstitüleri bir devrimdi. Enstitülerle kalkınma, aydınlanma, köyden başlatılmıştı. Enstitüler, yeni kurulmuş Cumhuriyet’in niteliklerini özümseyen insanlar yetiştiriyordu.


Samsun Lâdik Akpınar Köy Enstitüsü mezunu Hüsamettin Çıtır,


“Köy enstitüleri; üreten, düşünen, sorgulayan, eleştiren insan yetiştirmeyi hedeflemişti. Bu durum, ağaları ve iktidarları korkuttu. Köy enstitülerine, dine karşı, komünist yuvaları olarak iftira attılar. Ben enstitü mezunu olarak üç defa Kur’an-ı Kerim’i hatmettim, on iki yaşımda camide müezzinlik yaptım. Köy enstitüsünde okuyan hiç kimse, dine karşı değildi.”


Kepirtepe Köy Enstitüsü’nden 1944 yılında mezun olan Nedim Menekşe,


“Köy enstitülerini kapatan, Cumhuriyete karşı zihniyettir. O zihniyet, bugün iktidardadır.” diye başladı söze. AKP’nin “Yeni Türkiye” söylemine karşı çıkan Menekşe, “Yeni Türkiye diye bir şey yok, Atatürk’ün Türkiye’si duruyor. Yeni Türkiye dedikleri; Atatürk’ün, cumhuriyet kazanımlarının, laikliğin, hukuk devletinin olmadığı bir Türkiye’dir.”


 İşte her şeyi tüm açıklığıyla gördük. Meslek okullarına ağırlık verilmesi fikrini sonuna kadar destekliyorum. Bugün bile çok büyük ihtiyaç var ama bu proje uygulanacak diye neden Köy Enstitülerinin kapatılmasına karar verildiğine hâlâ bir anlam veremiyorum. Her iki proje birlikte yürütülemez miydi acaba?


Köy enstitülerinde yetiştirilen öğrencilerin ne gibi yetiler kazandıkları ortadadır. Kabaca bir hesap yaparsak; o gün sayısı 20 ye ulaşan enstitülerin, 82 yılda yani bugün ulaşacağı sayı 20X82=1640 Köy Enstitüsü ederdi. Ama ben, günümüzde bu rakamın, her yıl sayının genişleyerek artacağına ve en az 15.000 Köy Enstitüsüne ulaşabileceğine neredeyse kesin gözüyle bakıyorum.


Gözümüzü yumup birlikte hayal edelim: Düşünün bir kere, günümüze değin 82 yılda sayıları 15.000 e ulaşan muhteşem bir Köy Enstitüsü ağı ülkemizin her yanını kaplamış, kalkınma hızımız her yıl rekor üstüne rekor kırıyor. Dünya için bu konuda rol model olmuşuz.


Ama ne çare, bir takım sinsi eller uzandı ve içimizden söktü aldı Köy Enstitülerimizi. Biz göremeyebiliriz ama neden olmasın…. Bir atasözümüz vardır. “Zararın neresinden dönülürse kardır” diye. Belki bizden sonraki nesiller bu gerçeğe bizler gibi gözlerini yummazlar. Neden olmasın…?


Son olarak, hunharca katledilen kalemi güçlü gazetecimiz rahmetli Uğur Mumcu ile Köy Enstitüsü’nde eğitmenlik yapmış değerli yazarımız Selahattin Eyüboğlu’nun Köy Enstitüleri konusundaki anlamlı sözlerine yer vermek isterim.


“Köy Enstitülerinin kurulduğu yerlere birer meçhul öğretmen anıtı dikilmeli ve her kuruluş günlerinde (17 Nisan) saygı duruşunda bulunmalıyız.”


Uğur Mumcu


“Köy Enstitülerini halk adına aydınlar kurdu, halk adına yine aydınlar yıktı. Halk Köy Enstitülerini istiyordu da aydınlar onun için kurdu demek gerçeğe ne kadar aykırıysa halk istemiyordu da aydınlar onun için yıktı demek de o kadar aykırıdır.”  


Selahattin Eyüboğlu