Bu ay işlediğimiz, ‘Akademik Yayınlarda Hakemlik’ konusunda yazılanları siz zaten biliyorsunuz, onları ben de okudum. Bu yüzden ben sizlere, sadece yaşadıklarım ve edindiğim deneyimleri anlatacağım. Türkiye Klinikleri, 1991 yılında ‘Jinekoloji ve Obstetrik Dergisi’ çıkarmaya karar verdiğinden beri, önce editör yardımcılığı, 1996 dan itibaren de editörlük görevini üstleniyorum.

İlk yıllarda, her hafta sonu, cumartesi günlerinde, editörler kurulu olarak, vakfın Ankara, Cebeci, Hamamönü’ndeki binasında toplanır ve dergiye gelen makaleleri konularına göre kendimiz incelerdik. O güne kadar, bir makale nasıl incelenir, kimseden , hiçbir kaynaktan öğrenmemiştik. Önce işe, yabancı dergileri inceleyerek başladık. Dergi dizaynında, öncelik prospektif araştırmalar, lab ve hayvan deneyleri, sonrasında, retrospektif çalışmalar geliyordu. Her sayıya, sayfa durumuna göre, bir iki derleme ve olgu sunumlarını koyuyorlardı. Biz de aynisini yapmaya koyulduk.

Öğretim üyesi hocalarımıza, danışma kurulumuza girmeleri  için teklif yazıları gönderdik. Gelen olumlu yanıtlara göre de, bilimsel danışma kurulumuz oluştu. Dergiye gelen makaleleri, önceleri posta ile danışmanlara göndermeye başladık. Hatta yakınımızdakilere, elden ulaştırdık.  Daha sonra, gelişmelere bağlı olarak, bu işler internette sürdürülmeye başlandı. Şimdilerde makalelerin ön incelemelerini, bölüm editörü arkadaşlarımız yapıyorlar.

Dergilerde kaç çeşit hakem vardır?

*Adım orda görünsün, ama ben hiç iş yapmayayım diyerek, hiçbir makaleyi inceleme zahmetinde bulunmayanlar.

*Bana makale göndermesinler diye her makaleyi baştan reddeden ya da yapılması mümkün olmayan değişiklikleri önerenler.

*Şirin görünmek adına her makaleyi koşulsuz kabul edenler. Geri kalanlar da,

*kendilerine gönderilen her makaleyi bilimsel olarak ciddi şekilde inceleyenlerdir.

Çıtayı hangi yüksekliğe koyalım?

Eğer çıtayı daima, uluslararası çok okunan dergiler düzeyinde tutarsınız, gelen makalelerin çoğunu reddetmeniz gerekir. Böyle olunca da, dergiye hiç makale gelmez ve çıkartamaz olursunuz.

Hakemlik gibi araştırmacı olmak da, öyle bir günde öğrenilmiyor. Bunun bir okulu eğitimi de yok. Prospektif, retrospektif araştırma nedir, arşiv taraması nasıl yapılır. Randomizasyon nasıl olmalıdır. Bir makalenin güçlü olması için, klinik ve epidemiyolojik çalışmalarda olgu sayıları en az ne kadar olmalıdır?   Ön yargı, (bies) nasıl önlenmelidir. Randomizasyon, çift kör çalışmalar nasıl yapılır.   Araştırmacılar ve hakemlerin, bunların dışında, verilerin istatistiki değerlendirmelerini de, çok iyi bilmeleri gerekir. Makalede güncel dil kullanılmalı yabancı terimlerin varsa Türkçeleri tercih edilmeli, cümle uzunlukları dahil, giriş ve genel bilgiler kısa olmalı, metod ve bulgular etraflıca anlatılmalı, can alıcı bölüm olan tartışmaya konan her sözcük ve cümle dikkatlice seçilmeli, literatürden farklı çıkan verilerin nedenleri, analiz, ve savunmaları açıkça yapılmalıdır.

Bir örnek vereyim: Araştırmanın güçlü olması için olgu sayısı en az ne kadar olmalı? Yirmi olguyla, pozitif yüzde verdiğinizi düşünelim. Yüz olgunuz olsaydı, negatifler geri kalan 80 in içinde olabilir miydi? Pekala olabilirdi. O zaman da sizin yüzdeniz çok gerilere hatta negatife düşüverirdi.

Derlemelerin, gerçek anlamda o konuda deneyimi olanlar tarafından yapılması daha uygundur. Bir bakarsınız hiçbir deneyimi olmayan genç bir asistan arkadaşımız, tek bir kaynaktan tercüme yapıp, yazının arkasındaki literatürleri de ekleyerek, ayrıca makalenin başına hocasının adını da yazarak gönderir.  Ne kendisinin, ne de hocasının o konuda çalışma ve yayınları yoktur.  Doğrusu buna derleme demek yerine, çeviri demek daha doğru olacaktır. Aslında, derlemeler, meslektaşlarımızın bilgilendirilmesi açısından oldukça değerli olup her sayıda bulunmalıdır.  Makale önünüze geldiğinde de, yayınlasak mı yayınlamasak mı konusunda çelişkiye düşersiniz. Derleme yapmak ta, tek olguyu ilginç bulup yayınlamak ta, aylarca, hatta yıllarca sürecek bir araştırmayı yürütmekten çok daha kolaydır.

Bir başka konu, okumamızda gizlidir. Ülkemizde, ne araştırmacılar, ne de hakemler, dergi yayın kurallarını, çoğu zaman dikkatlice okumazlar. İlk zamanlarda, kongrede asılı posterinin başında ya da çok ünlü bir hastanenin girişindeki  fotoğrafını yayınlanması için gönderenler bile olmuştu.  Anılarını gönderenler, olgu sunumunun arkasına üç yüz literatür ekleyenler, doçentlik sınavı öncesinde, yayınevine daha bir hafta önce gönderdiği makalesinin hemen yayınlanmasını isteyenler, daha neler neler. Böyle durumlarda, öncelikle yazının yazarı ve giriş numarasını alırım. Sonra, yazı işlerindeki arkadaşlardan, makalenin gidişatı ile ilgili bilgi öğrenirim. İsim bildirmeden kaç hakemden yanıt beklendiğini anlatırlar. Arayan arkadaşıma, makalenin yayındaki durumunu özetlerim. Yazı işlerine, şunu öne alın, çabuklaştırın diye ne benden ne de yönetimden şimdiye kadar, hiç bir baskı ve önerinin olmadığını içtenlikle söyleyebilirim.

Yanlı davranılmaması için, araştırma ve makalenin, kimler tarafından ve hangi kuruluşlarda yapıldığı, yazı işlerimiz tarafından gizlenerek gönderilir. Bilimsel danışman adını verdiğimiz, hakemlerimiz ve editörler kurulu olarak, dürüst, ilkeli, bilimsel ve adil duruşumuz sayesinde, dergimizi bugün ülkemizin, alanında yıllardır en çok abonesi olan, en çok okunan ve en çok basılıp yayınlanan dergisi haline getirebilmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Bunun maddi bir karşılığı olmasını, şimdiye kadar hiç birimiz düşünmedik. Yeni çalışmaları erkenden görmenin, hakemler ve editörlerimizin bilgilerinin güncellemelerine olan katkılarını da unutmamalıyız. Eskiler, ‘işlediğin başkasınaysa, öğrendiğin kendinedir’ diye ne de güzel söylemişler.

Ülkemizin koşulları bellidir, araştırmalara sponsor bulmak amacıyla, üniversite araştırma fonları, TÜBİTAK, firmalar ve AB projelerinden birini almak, çok ciddi hazırlık ve çalışmaları gerektiriyor.  Bu dünyada kimse kimseye, kara gözü kara kaşı için maddi destekler vermez. Sizi, çalışmalarınızı, bilginizi, o konulardaki sebat, çalışmaya ayıracak zaman ve araştırmanızın süresini nasıl yönettiğinizi, önce ufak bir destek vererek test ederler.

Bu işlerde güven sağlamak için, raporları vaktinde sunmak, araştırmada zamanlamayı iyi yürütmek ve ekibinizi çok iyi seçmek zorundasınız.

Özetle, hakemlik de, editörlük de zor, fakat zevkli bir meşgaledir. Onların  görev ve misyonları, gençleri akademik hayata ısındırmak, araştırma ve yayın konularında destek olup, eğitmek olmalıdır. Çoklarının maddi getirisi olmadığını düşünerek kaçındığı bu yol, genelde taşlık, inişli çıkışlı ve genellikle çok basamaklıdır. Akademik yaşamda, bilim adına, merdivenleri basamak basamak sindire sindire çıkmak, yıllar geçtikçe daha da tatmin edici bir hal alır. Bir akademisyen olarak, çalışıp ürettikçe, hem yakınınızda hem de uzaklarda, birilerinin kadrajına girerek, takip edildiğinizi de asla unutmayın.

'