Perdeler açık… Sokakta birkaç ayyaş naralar atarken evin etrafında kadının saçları ıslak… Elleri saçlarında gezerken, gece günaha soyunmuş iki berduşu saklamak peşinde; gören görüyor perdeler açıkta…

Haya evimin perdesi,

Perdeler açık… Ayaklarını uzatmış iki seksen devrilen beden, ceset değil de ne taşımakta… İki kelam etmeden, iki satır okumadan geceye karışanlar hangi sınıfta yer almakta…

Kadın elinde çay bardakları ile balkona çıktı, balkonda iki kadın daha… Çocuk sessiz olup biteni dinlemekte, söz haddini aşmakta çocuk bile utanmakta… Daha biraz önce komşusunu uğurlayan kadın gidenin ardından yerin dibini katmakta…

İnsan dediğin eşrefi mahlûkat da bu ne olmakta…

Hayâ evimizin perdesiydi, bütün ışıkları yakıp perdeleri açtık. Utanma duygusunu kaldırıp aslında kendimizi aldattık. Aşk, sevgi gibi kutsal sayılan hatta Leyla’dan Mevla’ya götüren o değerleri penceremize süs yaptık. Aslına bakarsak biz dünyayı bozduk. Aslı olmayan muhabbetleri çayın yanına meze yaptık, kardeşimizin çiğ etini ellerimizle paramparça ettik, fark etmedik…

Kadın, bacaklarını açtı erkek baktı namussuz saydık. Kadının baş örtüsü erkeğin göz kapağı ile aynı düşünmedik… Biz her şeyi kendimiz istedik aslımız olan toprağı su ile karıp çamur yaptık…

Aile kurduk, erkek kadını evin her alanında kullanabileceği hizmetlisi olarak gördü perdenin ardında kalan kadın sevgi arayışına girip perdeleri açtı, aslında kendini aldattı…

Kadın adamdan para istedi adam çareyi çalıp çırpmakta buldu, helal yemenin zevkini varamadan bu cihandan gitti… Yalan dolan yeminleri dilimize alışkanlık yaptık. Kadın, ‘filancanın evi arabası onu, bunu’ diye söze başladı hırs denen şey önce bizi sonra ocağımızı maf etti.

Adam, güzellik istedi bir kilo boya ile eşini koluna takıp gezdirdi fark etmedi asfaltın altından geçen kanalizasyonu.

Sevgiyi, sadakati kimler nerede kaybetmişti de böylesine ayaklar altına alındı bilinmedi. Ataya saygı kalmadı nesil kimin nesli ki böyle birden değişti…Bamtelim Deli anlattı…

Aynı babanın evladı değil miyiz? Aynı anadan içmedik mi sütümüzü… ak sütün içindeki o ak kılı görecek ve sütü bulandırmayacak olan bizler değil miydik?

Âlimlerimizden, hocalarımız ve hacılarımızdan korkmaya başladık, alim olup şerefsiz olmaktansa deli olup divane gezmek istedik zira deli olmadan veli olmaz, öğrendik…

“Okumayı bırakma” diyen hocalarımız yerine kalem kıran kitap yırtan insanları türettik…

Hayâ evimizin perdesi, yırtıp attık. Yapmak istediğimiz her şeye bir bahane bulup asıl yapılması gerekenleri yok saydık. Gayri meşru işleri hak bilirken, hakkı değirmen damlarında una beledik…

Biz bizden, çıkıp Ebu cehile merak saldık…

İşte tamda bu noktada yeni hikâyeler yazıyorum BAMTELİM DELİ hissediyorum. Bu devrin insanı olmaktan çıkıp kâğıt kaleme sarılıyorum…

* Ismahan Çeribaşı *