Azınlıklar her yerde cirit atıyordu, (NUTUK’tan): Zaman zaman Atatürk’ün ünlü eseri “NUTUK’tan, siz değerli okurlarıma ilginç bulduğum bölümleri hem aktaracak, hem de olayları günümüz ile kıyaslayarak kendi görüş ve değerlendirmelerimi içeren özet açıklamalarda bulunacağım. Çünkü:

Defalarca zevkle ve heyecanla okuduğum bu kitap, yani “NUTUK”, bildiğimiz sıradan bir roman veya bir anı kitabı değildir. “NUTUK” siz de hak vereceksiniz, adeta bir ders kitabı gibidir. Yalnız bu sıradan bir ders kitabı da değildir. Peki, öyleyse nedir bu kitabı benim ve benim gibi düşünenlerin gözünde çok değerli kılan şey? Bu soruya cevap vermek şu anda pek doyurucu olmaz, yavan olur sanırım. Gerçek cevabın verilebilmesi için kitabın sindire, sindire okunması gerekir. Yani bunun anlamı; cevap kitabın içinde saklıdır demektir.

Şimdi gelin, bir önceki yazımda kaldığımız yerden “NUTUK”a devam edelim. Bakalım Mustafa Kemal Atatürk bu bölümde neler diyor:

“…ülkenin her tarafında Hıristiyanlar gizli, açık özel istek ve amaçlarının gerçekleşmesini sağlamak için çalışıyorlar. İstanbul Rum Patrikhanesi’nde kurulan ‘Mavri Mira’ heyeti, ‘Yunan Kızılhaç’ı’ ve ‘Resmi Muhacirin Komisyonu’ bu heyete destek olmaya çalışıyor. Ermeni Patriği Zaven Efendi de Mavri Mira heyetiyle fikir birliği içinde hareket ediyor.”

Trabzon, Samsun ve bütün Karadeniz sahillerinde oluşturulmuş ve İstanbul’daki merkeze bağlı, ‘Pontus Cemiyeti’ kolaylıkla ve başarıyla çalışıyor.

Dilerseniz burada durup bir soluklanalım; ünlü bir sözümüz vardır, “insan bir kere düşmeye görsün!” Osmanlı Devletini yönetemeyenler su yüzüne çıkınca, ülkede bulunan azınlıklar asla gözümüzün yaşına bakmaz… Alim Allah gözümüzü matkap gibi oyarlar. İşin özeti maalesef bu…!  Atatürk şöyle devam ediyor:

“Durumun dehşet ve korkunçluğu karşısında, her yerde, her bölgede birtakım kişiler tarafından kurtuluş çareleri düşünülmeye başlanmıştı. Örneğin Edirne ve çevresinde ‘Trakya Paşaeli’, Doğu’da Erzurum ve Elazığ’da ‘Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, Trabzon’da ‘Muhafaza-i Hukuk’ ve İstanbul’da da Trabzon ve Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti’ kurulmuştu.

Bunlara ilave olarak İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini protesto amacıyla, ‘Redd-i İlhak’ ilkesi ortaya atılmıştı.”

Görüldüğü gibi hemen her yeri Emperyalist düşmanları tarafından işgal edilmiş Anadolu ve Rumeli Türk toprakları, ayrı ayrı bölgelerde konuşlanmış birtakım Kahraman, Vatansever Cemiyetler tarafından korunmaya gayret ediliyordu. Ama bu çok parçalı yapı ile sorun asla tam olarak çözüme kavuşturulamazdı. Bu gerçeği çok iyi bilen stratejist bir lider Samsun’a ayak basmıştı. Bundan sonra neler yapılacaktı, daha doğrusu Mustafa Kemal Paşa nasıl bir yol izleyecekti…?

Şimdi Atatürk’ün NUTUK’da açıkladığı, “Müfettişlik Görevi” konusundaki görüşlerine bakalım:

“3. Ordu Müfettişliği ki, müfettişi bendim, karargâhımla Samsun’a çıkmış bulunuyordum. Emrim altında iki kolordu vardı. Biri merkezi Sivas’ta bulunan 3. Kolordu’dur. Komutanı beraberimde getirdiğim Albay Refet Bey’dir. Diğeri merkezi Erzurum’da bulunan 15. Kolordu’ydu. Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ydı. Bu iki Kolordu’nun dışında, müfettişlik bölgeme komşu olan askeri birlikler ile illere de bildirimde bulunabilecektim.

Bu yetkiye göre, Ankara’da bulunan 20. Kolordu ve bunun bağlı olduğu müfettişlikle, Diyarbakır’daki kolorduyla, hemen Anadolu’nun bütün sivil yönetim amirleriyle bağlantılar kurabilecek, yazışabilecektim.

Bu geniş yetkinin, beni İstanbul’dan sürmek ve uzaklaştırmak amacıyla Anadolu’ya gönderenler tarafından bana nasıl verildiğine şaşırabilirsiniz! Onlar bu yetkiyi bana bilerek ve isteyerek vermediler. Amaçları, ‘Samsun ve çevresindeki asayişliği yerinde görüp, önlem almak için Samsun’a kadar gitmemdi. Ben bu görevin yerine getirilmesinin bir makam ve yetki sahibi olmaya bağlı olduğunu ile sürdüm. Bunda bir sakınca görmediler, o tarihte Genelkurmay’da bulunan ve benim amacımı bir dereceye kadar anlayan kişilerle görüştüm. Müfettişlik görevini buldular ve yetkiyle ilgili talimatı da ben kendim yazdırdım. Hatta Savunma bakanı olan Şakir Paşa bu talimatı okuduktan sonra imzalamakta kararsız kalmış, silik bir biçimde mührünü basmış.”

Türk istiklal mücadelesinin başlamasında etkili olan ilk üç olay şunlar olmuştur.

Birincisi: Osmanlı Sadrazamı Damat Ferit Paşa’nın “Cumhuriyetçidir” diye verdiği olumsuz görüşüne rağmen, Padişah Vahdettin’in Mustafa Kemal Paşa’yı 9. Ordu Müfettişliği görevi ile Samsun’a göndermesi,

İkincisi: Yukarıda gördüğümüz; Mustafa Kemal Paşa’nın usta taktiği ile kendisine verilecek olan Müfettişlik görevi ve yetkisini bizzat kendi kontrolünde Osmanlı Genelkurmay’ına yazdırıp, padişaha onaylatması,

Üçüncüsü: İse, kendi planını uygulamada ona destek verecek ilk kişinin, Bandırma Vapuru ile beraberinde getirdiği, emrinde bulunan 3. Kolordu Komutanı Albay Refet Bey’in oyanında bulunmasıdır.

Şimdi artık, M. Kemal Paşa’nın Samsun’dan başlayarak, etrafında bulunan komutan, vali, kaymakam ve yörenin sevilen, sayılan kanaat önderlerini bulup teker teker onlara amacını anlatma ve onları ikna etme zamanıdır. Kanımca M. Kemal Paşa bundan sonraki zamanının büyük bir bölümünü telgraf makinesinin başında geçirecektir.

'

Not: www.polatlipostasi.com dan e-gazete okunabilir; ‘yazarlar’ bölümünden de arzu edilirse tüm köşe yazılarıma erişilebilir.  İlhan Küçükbiçmen

[email protected] , [email protected]