1980’li yılların başlarında ülkemize renkli TV yeni gelmişti. İlk seyrettiğimiz Hollywood filmiydi, ‘Dağın Öte Yakası’. Ben ve eşim yıllarca etkisini üzerimizden atamamıştık. Filmin başrol oyuncusu, Amerikan Olimpiyat kayak takımı seçmelerine katılan 14-15   yaşlarındaki genç kız, parkurdaki ölüm virajı denilen ve anrenörünün orayı geçerken yavaşla uyarısını dinlemeyince kaza yapar. Hastaneye kaldırılır ve boyundan aşağısı felç olur (kuadropleji).

Sonrasında felçlilerin tedavi olduğu, içinde okulu da bulunan bir rehabilitasyon merkezine gönderilir. Orada, başkalarıyla birlikteyken bile devamlı ağlamaktadır. İleride en yakın arkadaşı, hatta sevgilisi olacak olan delikanlı, – ‘bak arkadaşım, senin ağlamaya hiç hakkın yok, etrafına bak, ben dahil hepimiz felçliyiz, artık ağlamamalısın, ağlayarak bizlerin de moralini bozuyorsun’ diye ikazda bulunur. Bu uyarı sonrası, morali de düzelmiş ve uyumlu olmuştur. Azimli çalışmasıyla birkaç yıl sonra, oradan genç bir öğretmen olarak ayrılır. Büyük bir hevesle pek çok okula öğretmenlik başvurusu yaptığında, hepsinden de olumsuz yanıtlar alır. Sadece çok uzaklarda bulunan, bir Kızılderili okulu hariç. Onlar, hiçbir öğretmenlik deneyimi olmayan felçli ve devamlı bakıma gereksinimi olan genç kıza inanarak olumlu yanıt verirler.

‘Tanrı tüm kapıları yüzünüze kapatırken, ufak bir pencereyi de açarmış’ derler. Genç kız, o Kızılderili okulunda öğretmenliğe başlar. Bahar gelmiştir. Bir gün tekerlekli sandalyesiyle bahçede öğrencileriyle ders yaparken, bir kız öğrenci, -‘öğretmenim siz hiç aşık olmadınız mı, hiç erkek arkadaşınız olmadı mı’ şeklinde sorular sorduğunda gözlerinden belli belirsiz, birkaç damla gözyaşı belirir. Evet bir zamanlar, kendisini uyaran o gence aşık olmuştu ve hala mektuplaşıyorlardı. Hepsi o kadar.

Branşım onkoloji olduğundan, yıllarca kanserli hastalar ve onların  tedavileriyle uğraştım. Sağ olanlardan hala telefonla arayanlar bile vardır. Genelde insanlar, önce kanser olduklarına inanmazlar, inanmak dahi istemezler. Buna İNKAR devresi diyoruz. Ameliyat, kemoterapi ve radyoterapi tedavilerine başlanıldığında hastalar, neden ben diye geçmişi sorgulamaya başlarlar. Pek çokları, öncelikle en yakınlarını suçlarlar. Bu ikinci devreye İSYAN devresi diyoruz. Kanser tedavileri çoğunlukla multidisipliner olarak yapılır. Her branş, ilgi alanına göre taşın altına elini cesaretle koymalıdır. Hastaların durumu konseylerde etraflıca tartışılarak en iyi tedavi yolu hangisiyse, bulunmaya çalışılır.  Ağır tedaviler sürerken giderek tüm gerçekler, apaçık su yüzüne çıkmıştır. Bu devreye KABULLENME diyoruz. Hastalar sessiz ve sakin olarak tedavilerine gelip giderler. Kemoterapi salonlarında çoğu zaman birbirleriyle ya hiç konuşmazlar, ya da çok az konuşurlar. Gide gele çoğu zaman ayni hastaları gördüklerinden, kimi zaman aralarında dostluklar bile oluşur. O günkü tedavisi biten hastalar, ilaçların yan etkilerini evlerindeki rahat ortamda karşılamak için, bir an önce oradan ayrılmak isterler. Çokları ilaçların yan etkilerini ve ne zaman başlayacağını bizzat yaşayarak öğrenmiştir. Tedaviler bitince, artık rutin kontrollere başlanır. Pek çok hasta kaderine boyun eğmiştir ve bu işin şakası da yoktur. Kadere boyun eğme sonucunda ise DEPRESYON devresi başlar.

Her devrede hastaların, kendilerinin tetkik ve tedavilerini üstlenen hekimlerin dışında, konusunda bilgili psikolog ve psikiyatristlere de ihtiyaçları vardır ve onlar bu tedavilerden asla mahrum bırakılmamalıdır. İlaçların yanında gerekirse, özgürce toplu tedavi seanslarına da gidebilmelidirler.

Artık öyle bir an gelir ki, tedaviler bittiği halde, hastalık  ilerlemektedir. Tedavilerin en başından itibaren, hastanın ağrılarını giderecek deneyimli algologları da olmalıdır.  Zira hastalarımızın konforu, her şeyin önünde gelir.  Onların ağrıları azaltılmalı hatta gerektiğinde hiç ağrı olmaması için gerekli tedbirler alınmalıdır.

Bir Covid karantinasının yazdırdıklarına bakın. Aman arkadaşlar, siz kendinizi koruyun da, başta covid, kanser, kalp, böbrek, diyabet olmak üzere hiçbir hastalığa yakalanmayın. Kontrollerinizi da asla aksatmayın. İşim çok yoğun, tatile gideceğim, düğün, sünnet, babamın, annemin hastalığı, sınav, terfi zamanı derken, çok önemli zaman fırsatı da, farkında olmadan kaçırılmış olabilir.