“Ya bağımsızlık ya ölüm!” parolasıyla devam ediyordu Gazi Mustafa Kemal Atatürk yazdığı ünlü eseri Nutuk’a. Ve diyordu ki:

“Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu ilke ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla sağlanabilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık dünyası karşısında uşak olmak konumundan daha yüksek bir muameleye layık olamaz.

 Yabancı bir devletin koruma ve kollayıcılığını kabul etmek, insanlıktan yoksunluğu, güçsüzlük ve uyuşukluğu kabul etmekten başka bir şey değildir. Gerçekten bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, başlarına isteyerek bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez.

 Oysa Türk’ün onuru, gururu ve yeteneği çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!

 O halde, “ya bağımsızlık ya ölüm”. İşte gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır. Bir an için bu kararın uygulanmasında başarısızlığa uğranılacağını kabul edelim! Ne olacaktı? Tutsaklık!

 Peki, efendim diğer kararlara boyun eğildiğinde sonuç bunun aynısı olmayacak mıydı?”

                                             ***

Düşmanla kahramanca savaşarak kaybetsen bile, tüm dünya’da onurunu ve şerefini korumuş olursun. Düşmanınla hiç mücadele etmeden onun boyunduruğu altına girince yine kaybetmiş olacaksın ama bu yenilgi onursuz ve şerefsiz olacaktır. Atatürk isabetli bir görüşle ilki olan düşmanla savaşmayı seçmiş ve sonunda savaşlardan ülkesinin zaferle çıkmasını sağlamıştır.

Günümüz dünyasında da ulusların birinci önceliği, bağımsız olmak, onurlu ve şerefli yaşamaktır. Ama Emperyalist güçler, güya kendi emniyetleri için tezini savunarak ve buna paralel çeşitli bahaneler ileri sürerek; uçak gemileriyle, kıtalar arası balistik füzeleriyle, nükleer başlıklı uzun menzilli füzeleriyle, başka ülkelerde kurdukları askeri üslerle, kendinden daha güçsüz olan birçok ülkenin bağımsızlık görünümü üzerine gölge düşürmekte ve baskı uygulamaktadır.

Bahsi geçen baskı diğer, sanayi, ekonomi ve ticaret gibi alanlarda da üstü kapalı olarak uygulanmaktadır. Örneğin: ABD, AT ve GB’nin Ukrayna-Rusya savaşında işgalci ülke konumunda bulunan Rusya’ya uyguladıkları, (benim de onayladığım) “yaptırım kararları” gibi.

Burada söylenen bir sözü çok önemsiyorum; “yabancı bir devletin koruma ve kollayıcılığını kabul etmek, insanlıktan yoksunluğu kabul etmek anlamı taşır”, deniyor. Gerçekten çok çarpıcı, doğru ve radikal bir söylem olmuş.

***

 Diyordu ki:

“Türk ata yurduna ve Türk’ün bağımsızlığına saldıranlar kimler olursa olsun, onlara bütün ulusça silahla karşı koymak ve onlarla savaşmak gerekiyordu. Bu önemli kararın bütün gereklerini, zorunluluklarını, ilk günde açığa vurup ifade etmek, elbette yerinde olmazdı. Uygulamayı bir takım evrelere ayırmak; olaylardan, olayların akışından yararlanarak ulusun duygu ve düşüncelerini hazırlamak; basamak basamak ilerleyerek hedefe ulaşmaya çalışmak gerekiyordu.

 Nitekim öyle olmuştur. Eğer dokuz yıllık faaliyetlerimiz ve yaptıklarımız bir mantık dizisiyle gözden geçirilirse, ilk günden bugüne kadar izlediğimiz genel doğrultunun, ilk kararın çizdiği yoldan ve yöneldiği hedeften asla sapmamış olduğu kendiliğinden ortaya çıkar.”

***

Burada Atatürk’ün gerçekten bir strateji dehası olduğu açıkça görülüyor. Komuta heyetiyle birlikte hazırlayıp, düşman askeri güçleri üzerine uygulamayı düşündükleri harekâtları, yeri ve zamanı geldikçe birer birer gerçekleştirmeleri gerektiğini söylüyor. Ayrıca savaşın gidişatına göre ulusun duygu ve düşüncelerini hazırlamak, onlara yön ve moral vermenin ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. Bu anlatılanlarla günümüzdeki uygulamaları karşılaştıracak olursak, arada ciddi farklar ve ne yazık ki planlama zaafları olduğu görülür.

En basit açıklamayla; ülkemizi uzun yıllar yöneten siyasi iktidar, konuya hakim deneyimli bürokratlardan da yararlanarak, şayet işin başında ekonomiyi, iktisadı, sanayi üretimini, tarım ve hayvancılığı yıllık, beş yıllık bilimsel ve çağdaş kalkınma planları ile organize etseydi, kanımca güzel ülkemiz, günümüz dünyasında çok daha farklı bir konumda olup, örnek gösterilen ülkeler arasında yerini alırdı.

Gelecek köşe yazımda Nutuk’a, “Ulusal Sır” ve “Orduyla Temas” başlıklı konularla devam edeceğim. İlhan Küçükbiçmen

  [email protected] , [email protected]

'

'

'

'

'

'