Cumhuriyetimiz kurulduktan sonra çok ciddi yatırımlara başlandı. Bunlar arasında, demiryollarını, kömür ve diger maden işletmelerini, demir-çelik, tekstil, şeker, çimento fabrikalarını, hatta uçak fabrikalarını bile sayabiliriz. Ülkemiz, Atamızın ölümünden tam bir yıl sonra patlayan, ikinci dünya savaşına da girmedi. Avrupa ve özellikle Almanya, yoğun bombardumanlar sonucunda yandı, yıkıldı. Nasıl oldu da ekonomik mucizeyle ayağa kalktılar. Örnek olarak Almanyayı ele alırsak:

Alman eğitim sisteminde, politeknik enstitüleri ve üniversiteler, çok köklü ve uzun bir geçmişe sahiptirler. Bu sistem, en önemli cevher olan, insan beynini işleyip, paha biçilmez mücevherler yetiştiren bir sistemdir. İnsan beyninden daha değerli hiç bir gücün olmadığını Almanlar diger milletlerden çok önce keşfetmişlerdir. İkincisi; Alman kadınlarının toplumdaki yeridir. Kadınların çalışması ve katılımı demek, çalışacak, üretecek ve yeni fikirler bulacak nüfusun iki katına çıkması demektir. Almanya’da, kadınlar da erkekler kadar iş hayatının daima içinde olmuşlardır. İkinci dünya savaşından sonra yıkılan binalar ve molozların neredeyse tamamını kadınlar kaldırmış, binaları ve alt yapıları kadınlar inşa etmiştir. Bu kadınlara ‘trümerfrauen’ ‘molozların kadınları’, ‘yıkıntıların kadınları’ denilmiş. O yıllardan beri kadınlar, her alanda, erkeklerle beraber çalışmıştır. Savaştan sonra da, bir kenara çekilmeyip, erkeklerle birlikte çalışmaya devam etmişlerdir. Ameliyatlarda cerrahi eldiven sıkıntısı olunca, kadınlar, kullanılmış eldivenleri şisirdikten sonra suya batırıp, deliklerini eski eldiven parçalarıyla yamayarak tekrar kullanıma sokmuşlardır.

Deneyimli ve bilgili teknisyenler, fabrikaların yıkıntıları arasından çıkardıkları makina ve techizatı, tamir ederek yeniden kullanıma sokabilmişlerdir. Onların bildikleri tek şey, üretmek ve katma değer yaratmak olmuştur. Yanmış ve yıkılmış fabrikalarını, yeniden inşa ettiler. Biz se, elimizdekileri satıp, kapanmalarına bile bile göz yumduk.

Aslında, bunları da bilmek gerek,
-“1600’lü yıllarda Osmanlıda Hızır peygamberin sağ olup olmadığı, Hazreti peygambere saygı olsun diye ‘Sallallahu aleyhi vesellem’ demenin gerekip gerekmediği tartışılıyordu. Avrupa’da Gueriche ilk jeneratörü; Thomas Savery de ilk buharlı makineyi, Pascal, ilk hesap makinesini; Newton, yerçekimi yasasını buldu.
-1700’lü yıllarda Osmanlıda Hz. peygamberin anne ve babasının mümin kabul edilip edilmeyeceği, firavunun imanla ölüp ölmediği tartışılıyordu. Newton, ”Optik” adlı kitabını yayımladı. Volta, ilk elektrik bataryasını yaptı. J.Watt, uzun süreli çalışan buharlı makineyi yaptı; Montgolfier kardeşler ilk uçan balon yolculuğunu gerçekleştirdiler.
– Osmanlı bu yüzyıllarda Muhyiddin Arabî’nin Şeyh-i Ekber (Büyük Şeyh) kabul edilip edilmeyeceğini, kahve ve tütünün haram olup olmadığını tartışırken; Trevithick, ray üzerinde giden ilk treni (1804) yaptı. Kalp ve akciğer dinleme cihazı, stetoskobu 1816 da bulunmuş; Ampère, elektrik akımını ölçen ampermetreyi yapmış, Faraday, elektromanyetik kuramları geliştirmişti…
-Bu yüzyıllarda Osmanlı ezanı güzel sesle okumanın gerekli olup olmadığını tartışırken; Londra’da ilk yer altı treni (metro) (1863) yapılmış, Plante, kurşunlu akümülatörü (1859), Graves Otis ise asansörü bulmuştu. Osmanlı medresesi Yezit’e lanet etmenin gerekip gerekmediğini tartışırken; Cooke ve Wheatstone ilk elektrikli telgrafı buldu…
– Kanuni’den sonra gerilemeye başlayan Osmanlı medresesi, türbelerin ziyaret edilip edilmeyeceğini, kandillerde toplu olarak namaz kılınıp kılınamayacağını tartışırken; Lavoisier (1781) kimyaya nicel yöntemleri yerleştiriyor, kütlenin korunumu yasasını, Avogadro Birleşen Hacim Oranları Yasası’nı (1811) J.J. Thomson atomun yapısındaki elektronları keşfediyordu.

Son olarak, 25 Aralık 2021 tarihinde, James Webb Uzay Teleskobu uzaya gönderildi. Bu teleskopla 13,5 milyar ışık yılı uzağı, yani evrenin ilk yıldızlarının oluştuğu zamanı görmeyi amaçlıyorlar. Ülkemiz ise, şarkı sözünde Hz.. Adem’e hakaret edildi mi? polemiği içerisinde.” (internet)

Yüzyıllardır, değişen çok şey olmadığı görüyoruz. Enderun’da matematik ve astronomi derslerini kaldıranlar, dünya haritalarının mucidi, Piri Reis’in kellesini alanlar, Hezarfen Ahmet Çelebi’yi ‘Bu adam, pek havf edilecek (korkulacak) bir ademdir. Her ne murad ederse, elinden geliyor. Böyle kimselerin bekası caiz değildir’ diye, Cezayir’e sürerek ölümüne neden olanlar, ilk otomobili ‘şeytan icadı’ diyerek denize attıranlar da, zamanın Osmanlı padişahlarıydı.

Devletlerde en büyük işveren, bizzat devletin kendisidir. MPM kapatıldı, DPT işlevsiz daire haline geldi. Son yıllarda devletimizin yatırımlarına bir göz atacak olursak, otoyollar, köprüler, saraylar, camiler, şehir hastaneleri, havalimanları, stadyumlar vb gibi rantiyelerdir. Bunların ekonomimize olan direk katkıları minimaldir. Hastaneler hariç, üretimleri yok denecek kadar azdır. Çok az insanımıza iş kapısı olmuşlardır. Üretim, katma değer ve ihracata olan katkıları çok azdır.. Bir başka gerçek de, üzülerek yazıyorum: devletimizin kalkınma için, tutarlı bir ekonomik modelinin olmayışıdır.