Günümüz insanının ıssız adası uçsuz bucaksız okyanuslarda değil metropollerin tam göbeğinde.


İnsanlar kalabalıklar içinde yalnızlar.


Robinsonlar diyeceğim ama Robinson Crusoe, bir kaza neticesinde düşmüştü ıssız adaya. Günümüzdeki ıssız ada kurbanları ise birince veya birilerince ıssız adalarına çekilmeye mahkum bırakıldılar.


Bizi biz yapan pek çok şeyi elimizden aldılar, bir kısmını da hunharca biz değersizleştirdik: Aile, komşuluk, akrabalık, din kardeşliği, dostluk, yarenlik, beklentisizce Allah için sevmek ve yardımlaşmak vs. vs.


Issız adalarda kalanların bir kısmının buradan kurtulma ihtimali var. Başka bir kısım da o ıssız adada yaşamaya bir şekilde alışır. Ama bir kesim var ki asla alışamaz ve o şekilde yaşamayı kabullenemez.


Etraf tıka başa insanlarla dolu ama bu ortamda pek çok kimse tek baslarına ıssız adalarında yaşamak mecburiyetindeler.


"Gemisini kurtaran kaptan" deyişini bile anlamsızlaştırıp menfaatçi olmaya, özendirip yanlızlaşmayı matah bir şeymiş gibi gösterdik.


Kimse kimseyi anlamıyor, kimse kimseyi dinlemiyor. Herkesin öncelikleri farklı ve asıl önceliğin kendi önceliklerine verilmesini istiyor.


Konuşuyorlar, hep konuşuyorlar.. Sizin meramınızı dinleyen yok, merak eden de..


Size yaşam alanı bırakmazlar.


Üstesinden gelemediğiniz, taşımakta, altından olmakta zorlandığınız yüklere umarsızca yeni yükler eklerler acımasızca.


Aslında pek çok kişinin altından kalkamayıp ezildikleri şeyler o yüklerden ziyade umdukları ve güvenliklerinin duyarsızlığıdır..


Akıntıya karşı direnmekten bitap düşmek üzere olan biri son bir umutla kendisine uzanan bir yardım eli, ya da tutunacak bir dal göremeyince/bulamayınca kalan gücünü de bir anda yitiriverir


Artık mücadele etmek anlamsızlaşmıştır ve çabalamayı da bırakıverirler. Yapılacak son şey mümkünse bir mesaj vermektir


Hani İsmet Özel "İntihar geride kalanlara ağır bir suçlamadır." der ya.


Kendini görmezden gelenlere sessiz çığlıklarını duyuramadıklarına bir son mesajdır intihar.


Mesajın okunaklı veya anlamlı olması gerekmez.


Bunları sağlıklı bir şekilde düşünebilecek bir halde olsa böyle bir fiile zaten teşebbüs etmez.


O mesaj bazen en yakınlarınadır, sevdiklerinedir. Bazen meramımı anlatmaya çalışıp da kendisini anlamaya tenezzül etmeyenlere, bazen de topluma, kurulu düzene/sistemedir.


Parasızlık/maddiyat tek ve ana yıkım sebebi değil maalesef.


Onca kalabalıklar içinde kendini yapayalnız ve çaresiz hissetmek tuzu kuruların anlayamayacağı bir şey.


Çaresizlerin çaresi olması gerekenler sütten çıkma ak kaşık kostümüne bürünerek suçlu tespitinde en zehir hafiyelere taş çıkartıyorlar: "Bu olayda suçlu şu veya bu" dedikten sonra suçlu ilan ettiği kişi veya kuruma bildiği en nadide/ kuvvetli bedduayı ederek çok büyük bir görevi ifa etmenin huzuruyla yaşanacak yeni elim bir vakayı beklemeye, çevrelerini izlemeye koyulurlar.


Farklı şeylere ve uzaklara bakarken yanıbaşındaki çaresizleri göremeyen kim?


Hani "suç, samur kürk olsa kimse üstüne almaz"mış ya pek çök mesele aynen öyle.


Kaç öğrenciye burs veriyorsun, kaç aça en azından bir kere olsun bir simit aldın(mükellef sofra kurmaktan vazgeçtim)?


Sana hacetini söyleyen kaç kişinin dermanı oldun?


Hadi maddi şeyleri bir kenara bırakalım, kaç efkârlı/hüzünlü insanın hâlini hatırını sordun, sebepsiz yere tanımadığın bu kişiye tebessüm ederek selâm verdin?


Farklı sıkıntısını ıkına sıkıla sana arz eden birinin derdine derman mı oldun yoksa "Seni anlıyorum gerçekten zor bir durum, Allah yardımcın olsun" deyip köşeyi mi dönüverdin?


Devleti, dernek ve vakıfları suçlayıp tüm sorumluluğu onlara yüklemek elbette daha kolay (Onların sorumlulukları baki).


"Komşusu aç iken yok yatan bizden değildir " diye sesini yükselten hanımefendi/beyefendi, en son ne zaman koşunu ziyaret ettin? Ya da ismini biliyor musun komşunun?


Gidip gelemediğin, tanımadığının nasıl uyuduğunu nereden bileceksin?


Bizim en büyük sorununuz mevcut iken, var iken kıymet bilmemek.


Var iken hiç bir şey yapmayıp kıymet bilmeyip yok olunca gıyabında "iyi ki varsın" başlıkları atmak, "Allah rahmet eylesin, çok iyi insandı, yeri asla doldurulamaz" vs. vs. demek daha kolay değil mi?


Bana veya birine mazeretini beyan etmeme gerek yok. Cevabını kendine ver:


Sen ne yaptın?