Beslenme Uzmanı Prof. Dr. Zehra Büyüktuncer, iklim kriziyle beslenme arasındaki çift yönlü ilişkiye dikkat çekerek, iklim değişikliğinin beslenme üzerindeki olumsuz etkilerini değerlendirdi. Büyüktuncer, iklim krizinin yalnızca çevresel değil, aynı zamanda küresel bir sağlık sorunu haline geldiğini belirtti.
"BESLENME TERCİHİMİZ İKLİMİ, İKLİM DE BESLENMEMİZİ ETKİLİYOR"
Prof. Dr. Büyüktuncer, beslenme tercihlerinin iklim krizine etkisinin bilindiğini ancak iklim krizinin de doğrudan beslenme durumunu etkilediğini vurgulayarak, "Yetersiz ve kötü beslenme anlamına gelen malnütrisyon, iklim krizinden ciddi şekilde etkileniyor. Eskiden yalnızca açlıkla ilişkilendirilen bu tabloya artık obezite ve gizli besin yetersizlikleri de dahil. Günümüzde yalnızca fiziksel zayıflık değil, aşırı kilo, obezite, diyabet ve kalp hastalıkları gibi kronik hastalıklar da malnütrisyon kapsamında değerlendiriliyor. Gelişmekte olan ülkeler yetersiz beslenme ile mücadele ederken, gelişmiş ülkeler obeziteyle baş etmeye çalışıyor. İklim krizi bu tabloyu daha da kötüleştiriyor” uyarısında bulundu.
"İKLİM KRİZİ, GIDA KALİTESİNİ VE ERİŞİMİNİ TEHDİT EDİYOR"
İklim krizinin, özellikle temel besinlerin besin öğesi içeriğini azalttığını belirten Büyüktuncer, artan sıcaklıklar, kuraklık, sera gazı salımı ve toprak kalitesindeki bozulmaların gıda üretimini doğrudan etkilediğini ifade etti. Özellikle pirinç, buğday, patates, kuru baklagiller ve sebzelerde; azot, kalsiyum, çinko, magnezyum ve demir gibi önemli minerallerin azalacağı ön görüsünde bulundu.
Deniz sıcaklıklarının artması ve okyanus asitleşmesi gibi nedenlerle balıkçılığın da risk altında olduğunu kaydeden Büyüktuncer, “Gelecekte balığın içerdiği omega-3 miktarını değil, içerdiği toksinleri konuşacağız. Aynı durum hayvancılık için de geçerli. Etin, sütün, yumurtanın protein kalitesi düşecek” dedi.
2050 İÇİN KORKUTAN TAHMİNLER
Lancet Komisyonu'nun 2019’daki raporuna atıfta bulunan Büyüktuncer, iklim krizi, obezite ve yetersiz beslenmenin “küresel sindemi” (eş zamanlı salgın) olarak ele alınması gerektiğini söyledi. Mevcut projeksiyonlara göre 2050 yılında:
-
122 milyon kişi daha protein yetersizliği yaşayacak,
-
175 milyon kişi çinko yetersizliğiyle karşılaşacak,
-
1,4 milyar kişi demir eksikliği anemisi riski altında olacak.
Türkiye’nin protein ve çinko yetersizliği açısından orta düzeyde riskli olduğunu belirten Büyüktuncer, “Ancak demir eksikliği anemisi özellikle 5 yaş altı çocuklar ve doğurganlık çağındaki kadınlar için ciddi bir sağlık problemi olacak. Gıda güvenliğini tehdit eden iki önemli riskin daha altını çizmek gerekirse, birincisi, doğadaki biyoçeşitlilik hızla azalıyor. Biz tabakta çeşitlilik önerirken, doğadaki çeşitlilik kayboluyor. İkincisi, artan sıcaklık ve iklim değişikliği nedeniyle gıda kaynaklı enfeksiyonlar yaygınlaşacak.” ifadelerini kullandı.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), FAO ve diğer uluslararası kurumların artık iklim krizini, beslenme politikalarının merkezine aldığını ifade eden Büyüktuncer, “Gıda güvenliğini ve sağlıklı beslenmeyi garanti altına almak için iklim kriziyle birlikte düşünmek zorundayız” dedi.